Maraş katliamı (24 aralık 1978)
Maraş Katliamı iki solcunun öldürülmesiyle başladı.
Katliam 23 ve 24 Aralık 1978'de gerçekleştirildi. Katliamın hazırlık
süreci 8 ay öncesine kadar gitmektedir.
MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş'in çeşitli
dönemlerdeki konuşmaları ve MHP'nin Maraş'taki etkinlikleri katliama
örnek delillerdir. Katliamdan bir hafta önce, Alevilerin ve solcuların
çoğunluk olarak yaşadıkları semt ve mahallelerde görevli olduklarını
ifade eden bazı kişilerin "tuhaf" bir nüfus sayımı yaptıklarını
söyleyerek evleri dolaşarak, evlerde kaç kişinin yaşadığı gibi sorular
sorarak ve evlere yeni numaralar vereceklerini söyleyerek kapıları
kırmızı boya ile işaretlemişlerdir. Bazı belgelerde ise PTT görevlileri
olduklarını söyleyen kişiler, mektupların kaybolmasını engellemek için
bir çalışma yaptıklarını söylemek suretiyle kapılara boyayla işaretler
koymuşlardır. Bu işaretlemelerin amacı, Alevi ve Solcu evlerini
belirlemek ve kendi yandaşlarına zarar vermemektir.
Çiçek Sineması Olayı:
Ülkücü Gençlik Derneği tarafından getirilen "Güneş Ne zaman Doğacak"
adlı film 16 Aralık 1978'de Çiçek Sineması'nda gösterime sokulur. 19
Aralık Günü 20.00 seansının sonuna doğru tesiri az bir patlayıcının
patlamasıyla bir tahrik başlar. Salonda film sırasında sık sık "Müslüman
Türkiye" "Milliyetçi Türkiye" "Koministler Moskova'ya", "Başbuğ Türkeş"
gibi sloganlar atılır. Filmi izleyenler arasında bulunan bir grup Ülkü
Ocağı mensubu, "Bunu solcular attı" yollu söylemleriyle diğer
izleyicileri de tahrik etmek suretiyle PTT ve CHP binalarına slaganlar
atarak yönelmiş ve saldırılarda bulunmuşlardır.
Polisin olaya el koyarak, olayın ülkücüler tarafından
gerçekleştirildiğini ispatlaması sonucu bazı kişiler gözaltına alınır.
Patlamanın arkasındaki kişinin Ökkeş Kenger olduğu anlaşılır.
20 Aralık'ta akşam saatlerinde "Alevi ve Solcuların çoğunlukla gittiği
Yeni Mahalle'de bulunan Akın Kıraathanesi'ne patlayıcı madde atılır ve
iki kişi yaralanır. Sonraki akşam bir başka patlamada sağ görüşlü Güngör
Gençay adlı birisinin evine atılır. Aynı akşam (21 Aralık 1978) Maraş
Meslek Lisesi öğretmenlerinden Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu okuldan
evlerine giderken silahlı saldırıya uğrarlar. Solcu olarak bilinen
öğretmenlerden Hacı Çolak olay yerinde yaşamını yitirirken Mustafa
Yüzbaşıoğlu'da hastaneye götürülmesine rağmen kurtarılamaz. "solcu"
öğretmenlerin cenazeleri önce Maraş Lisesi önünde, ardından da beşbin
kişinin katıldığı kortej halinde Ulu Cami'ye doğru yola çıkar. Bu arada
faşist ve sağcı gruplar cenaze törenine saldırmak için geceden çevre il,
ilçe ve köylerden adam getirmek için "Koministler, Aleviler Cuma
namazında camileri bombalayacaklar, Müslüman kardeşlerimizi
katledecekler. Bunun hazırlığını yapıyorlar. Müslüman kardeşlerimizi
katliamdan korumak için toplanalım " yollu çağrı propagandalarda
bulunurlar. Öte yandan Maraş Müftüsü de resmi araçlarla kenti dolaşarak
Sünni halkı kışkırtmıştır.
Devlet Hastanesi Başhekimi'nin, Cumhuriyet Savcısı'nın zorlamasına
rağmen cenazeleri Cuma namazının bitimine denk getirmesi, işlemleri
geciktirmesi başka bir soru işaretidir.
Cenaze kortejinin camiye doğru giderken polis ve
askerler pankartlara kadar her şeyi toplarlar. Cenazeler camiye
yaklaştığında toplanan saldırganlar "Komünistler Moskova'ya, Katil
İktidar" sloganlarıyla saldırıya geçerler. Üzerlerinde bulunan taş,
sopa, kiremit parçaları ve patlayıcı maddelerle korteje saldırmalarının
ardından polisin grupların arasından çekilmesi ve jandarmanın yetersiz
olmasıyla cenaze korteji dağılır ve cenazeler sahipsiz kalır. Cenazeler
askerler tarafından Devlet Hastanesi morguna kaldırılır.
Gruplar halinde kent içine yayılarak Aleviler'in yoğun olarak bulunduğu
mahallelere saldıran faşistler önlerine çıkanları dövmeye, ev ve
işyerlerini tahrip etmeye başlamışlardır. DİSK, TÖB-DER, Pol-DER, CHP,
TİKP, Tekstil Sendikası ve Sağlık Müdürlüğü binaları yıkılıp yakılır, av
tüfeği satan dükkanları talan ederek silahları alırlar. Sokak
aralarındaki çatışmalarda üç saldırgan hayatını kaybeder. Geç saatlere
kadar süren çatışmalar, askerler tarafından denetim altına alınır. Bu
arada 100'e yakın işyeri tahrip edilmiştir, yıkılmıştır.
Alevi ve Solculara Yönelik Toplu Katliamlar:
Faşist gruplar, cenaze töreninden sonra nasıl bir saldırı planı
hazırlayacaklarını ve saldırı için kullanacakları sopa, demir çubukları,
kazma, kürek, benzin ve gaz gibi malzemeleri temin ederek belli evlerde
saklamaya hazırlanıyorlardı.
23 Aralık günü yapılması planlanan saldırıda halkın da yer alması için
camilerde ve belediye hoparlöründen, "Dünkü olaylarda komünist ve
Aleviler tarafından şehit edilen üç din kardeşimizin cenazesi
kalkacaktır. Bütün din kardeşlerimiz buna katılsınlar, son görevlerini
yapsınlar" yönlü çağrılar ve duyurular yapılmaya başlanır.
Aleviler'in yaşadığı mahallelerde otomatik silahlarla saldırılar
başlarken, bir yandan da işaretlenen evlere benzinli gazlı, yanıcı
maddeler atılmaya başlanır. Ardından evlere girilerek kadın, çocuk
demeden linç, tecavüz ve işkenceler başlar.
Polisin ve askerlerin bir haftadır başlayan ve son günlerde yoğunlaşan
hazırlıklara yeterince önlem almamaları veya genel geçer önlemler alarak
hareket etmesi saldırganların kentte istedikleri gibi hareket ederek
Maraş'ı ele geçirmelerine neden olur.
Katliamı gerçekleştirenler, kadınlara tecavüz ederler, hamile kadınların
karınlarını deşerler, kundaktaki çocukları bağazlarlar, kurşun sıktılar,
öldürdükleri kadınlara tecavüz ederler, kadınların memelerini keserler.
Çocukları gözlerinden şişlerler, insanları baltalarla saldırıp
öldürürler.
Saldırganların "Aleviler, diğer mahallelerde Müslüman kardeşlerimizi,
"kadınlarımızı katlediyorlar, Camileri ateşe veriyorlar" biçimindeki
propagandaları yüzünden daha önce tarafsız kalan birçok Sünni kökenli
vatandaşlarımız da olaylara katılmaya başlamışlardır. Bu saldırılarda
İsadivanlı ve Durak Mahallelerinde bulunan cami imamları da propaganda
ve saldırılarda yer alırlar. Mahalle muhtarı olaylara katılmayanları
zorlayarak silah, patlayıcı ve yanıcı maddeler toplar. Belediye araçları
saldırı sırasında mühimmat ve silahlar taşır mahallelere. Saldırganlar
işaretli evlerin yanında YSE binası, Sağlık Ocağı, çarşı Karakolu ve
Sağlık Müdürlüğünü, işgal edip yakarlar.
Bir çok mahallede, sokakta, evde, polisler hiçbir şeye karışmazken,
askerler son anda saldırıya uğrayanları kurtarmaya çalışırlar.
Askerlerin ellerinden sığınanları alıp kurşuna dizen saldırganlar,
Sağlık Ocağından, Devlet hastanesine getirilenleri kurşuna dizmeye,
öldürmeye başlarlar.
22 Aralık'ta faşistler tarafından başlatılan katliam beş gün sürmüştür.
Devletin tüm kurumları, yetkilileri ve güvenlik güçleri durumu kontrol
edememişlerdir.
Kent dışına kaçışlar çoktan başlamıştı. Öte yandan aileleri, yakınları,
çocukları Maraş'ta olanlar da kente girmeye çalışıyorlardı. Katliamda
rahat hareket edenler MHP'li taraftarlardı. Katliamın ganimetini de
onlar topluyordu.
Meydanları kontrol etmeyi başaran saldırganlar "Kahrolsun Komünistler,
Müslüman Türkiye, Din elden gidiyor, Vali istifa, İçişleri Bakanı'nın
kellesini isityoruz" sloganları her yanı kaplamıştı. Askerlerin tüm
önlem ve kuşatmalarına rağmen faşistler Hükümet konağında bulunan ve
oraya sığınanları katletmek istiyorlardı.
Olayları, katliamı yakından izleyen ve faşistlerin kellesini istedikleri
İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı ise, katliamın, solcuların tahrik etmesi
sonucu çıktığını söylemekteydi. Özaydınlı bu sırada bir de Türkeş'i
ziyaret ederek, alınacak önlemleri konuşuyordu. Olaylar Türkeş'in tam da
istediği gibi gelişiyordu zaten... Türkeş "Ülkücüler güvenlik güçlerinin
yardımcılarıdır" derken, hükümette ülkücüleri bu gözle görüyor ve
koruyorlardı. Öte yandan askerlerin olayları önleme çabalarına yanıt
olarak "komünist asker" sloganları bile atıyorlardı. Öyleki jandarma
Alay Komutanlığı'nı bombalama eylemi bile gerçekleştirmeye
çalışmışlardı.
Sağlık Bakanı Mete Tan, Türkoğlu İlçesi yakınında ülkücüler tarafından
durdurulur, taş ve silahla beraberindeki konvoya saldırılarda bulunulur.
Güvenlik güçleriyle saldırganlar arasında pazarlıklar yapılır. Bakan ,
ancak bu pazarlıktan sonra Maraş'a girebilir.
Aynı biçimde Topçam ve Karabıyıklı köyü yakınlarında Adalet Bakanı
Mehmet Can, Milli Eğitim Bakanı Necdet Uğur ve Devlet Bakanı Salih
Yıldız'ın da önü kesilir, silahlı ve taşlı saldırılara uğrarlar.Güvenlik
güçlerinin müdahalesi saldırıyı engeller, ancak, Bakanlar Maraş'a korku
içinde girebilmişlerdir.
Kentte yangınlar sürüp, sokaklarda cesetler kokuşurken, faşistler ise
"Yaşasın Başbuğ Türkeş" propagandalarıyla sokaklarda dolaşıyorlardı.
Maraş'a gelmenin ötesinde ancak Hükümet Binası'ndan çıkamayan Bakanlar
ve Milletvekilleri bir ortak bildiri hazırlayarak barış çağrısında
bulunurlar. Olayların bitmesi ve kayıpların daha da büyümemesi yönünde
ifadelere yer verilen bildiride, "Şerefli Türk Ordusu'na ve Güvenlik
Kuvvetlerine yardımcı olunuz, evlerinizde istirahat ediniz" deniyordu.
Ayrıca Milletvekilleri olayların tamamen durması için Maraş
Müftüsü'nünde konuşmasını istemelerine rağmen Müftüye ulaşmaları mümkün
olmaz.
Maraş Katliamı'nı gerçekleştirenler çatışmaları çevre köylere de
taşırıyorlar. Köylüleri "Maraş'taki solcular, koministler, Aleviler
birleşerek camileri bombalıyorlar, mahallelerde Sünni müslümanların
evlerini tahrip ediyor ve yakıyorlar. Kadınlara-kızlara tecavüz
ediyorlar. Alevi köylerinden silahlı militanlarını Maraş'a getiriyorlar.
Biz de Maraş'a giriş yollarını kontrol edelim. Bir bölümümüz de Maraş'ta
direnen kardeşlerimizin yardımına gidelim" biçiminde kışkırtmalarla
çevre Sünni köyler de olayların içine çekilmişlerdir. Bunun sonucunda
çevre yolların giriş ve çıkışlarını kontrol altına alanlar da yolcuları
sorgulamaya, Alevi olanlara işkence yapmaya, bazılarını da öldürmeye
kadar götürmüşlerdi işi.
İmamların Rölü ve Kini: 22 Aralık günü Cuma namazında Bağlarbaşı İmamı
Mustafa Yıldız'ın söyledikleri olayın dincilerle, faşist ülkücülerin
nasıl bir araya geldiklerini ve ortak hedeflerini nasıl
örtüştürdüklerini göstermektedir. Kara İmam, Cuma vaazında "Oruç ve
namazla hacı olunmaz, bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi
sevap kazanır" diyor. Halkı tahrik etmeye çalışan diğer faşist ve
dinciler ise, "Allah için Alevileri, gavurları vurun, evlerini yakın.
Solcuları öldürün. Polis ve asker durdurursa dönün onları da vurun"
diyorlardı.
Maraş'ta bu tahrik ve propagandalar, tertipler katliam, yakma yıkmalar,
25 Aralık gecesi ancak durdurulabilir. Olaylarda 111 kişi ölmüş, binin
üzerinde insan yaralanmıştır. 552 ev ve 289 işyeri yakılıp yıkılarak
tahrip edilmiştir. Olayların ardından Alevi nüfusunu, yüzde 80'inin
Maraş'ı terk ettiği istatistiklere geçmese de biliniyor.
DEVLETE GİZLİ BİR RAPOR
İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı, Maraş Katliamı'nın gün ışığına
çıkartılması için özel bir ekibi görevlendirir Özel ekip ayrıntılı
raporunu İçişleri Bakanı'na sunar. Ancak raporun içeriği gizli tutulur.
Gündem Dergisi , bu raporu elde etmiş, bazı bölümlerini yayınlamıştır.
Raporun yayınlanan bölümü şöyle:
"18.12.1978 günü, ÜGD Maraş şubesi ikinci başkanı Mustafa Kanlıdere,
Ökkeş Kenger ve üçüncü başkan Mustafa Tecirli'ye "Halkı kışkırtmak,
tahrik etmek ve isyanını sağlamak için solcuların attığı süsü verilmek
kaydıyla, tahrip gücü az bir dinamit atılmasını" emretmiştir. Atılacak
dinamit için Başkan Mehmet Leblebici ile görüşür ve bir köye gelir, aynı
gün birinci başkan Leblebici Ankara'ya hareket eder...
"15 gün öncesinden itibaren, gelecek program olarak "Zeynel ile Veysel"
filminin parçası gösterilmişken ve ayrıca yedek olarak sırada iki film
daha bulunurken, Adana Maraş ÜGD Şubesi'ne gelen iki şahsın getirdiği bu
film ('Güneş Ne Zaman Doğacak'), 16 Aralık'ta aniden gösterime
sokulmuştur...
"Patlama sesinden sonra ilk kaçan Salman Ilıksoy'un peşine düşülür. 40
metre sonra yakalanır ve çarşı karakoluna götürülür. Bu sırada patlama
olayını ve bombayı atanı gördüğünü ve tanıdığını ifade eden Cuma Avcı
isimli şahıs da karakola getirilir... Salman Ilıksoy, polis memuru Mahir
Güney ve polis memuru Hasan Aydın, 'Bombayı atanı tanırım' diyen Cuma
Avcı'nın karşısına çıkarılır. Cuma Avcı ortada bulunan polis memuru
Hasan Aydın'ı göstererek, tanıdığını bildirir. Emniyet Müdür Yardımcısı
Hüsnü Işıklı'nın ikazı üzerine ikinci kez polis memuru Hasan Aydın'ı
göstererek tanıdığını bildirir. Teşhise katılan dışarı çıkartılır. Konu
için zabıt tutulmaz. Bu arada tanık Cuma Avcı'ya, 'o polis memuru idi.
Suçlu o değil. Bombayı atanlar parkalı olur. Onlar uzun bot giyerler,
sakallıdırlar, bıyıklarına dikkat ettin mi?' gibi şeyler söylenir. Sonra
Salman Ilıksoy yine amir odasına teşhis için alınır. Ve tabii Cuma Avcı
bombayı atan şahsı ısrarla tanır ve teşhis eder. Son olarak, Emniyet
Müdürü Kamuran Korkmaz'ın emriyle aynı karakolun bir başka odasına
geçilerek, dosyada bulunan teşhis zaptı düzenlenir...
"Olaylardan önce, Ankara İli Bahçelievler, Karşıyaka ve Keçiören
semtlerinde oturdukları bilinen Hüseyin Yıldız, Ünal Ağaoğlu, Haluk
Kırcı, Mustafa Özmen, Mustafa Dülger, Remzi Çayır, Mustafa Demir,
Bünyamin Adanalı, Ahmet Ercüment Gedikli, Mustafa Korkmaz ve İsmail Ufuk
ile Mehmet Gürses isimli şahısların Kahramanmaraş iline gittikleri
öğrenilmiştir. Yine İskenderun Demir Çelik İşletmesi'nde Fabrika Stok
Kontrol Müdür Muavini olan Hayri Kuşçu, Çelik-İş Sendikası
yetkililerinden Tuncay Terekli...isimli şahısların olaylardan önce ve
olaylar sırasında Maraş'a gittikleri öğrenilmiştir.
"19-25 Aralık 1978 tarihleri arasında Kahramanmaraş ili otellerinde
kalan kişilerin günlük kayıtlardaki isim listesine göre (..) aynı isme
sahip kimi kişilerden, meslekleri bir seferinde terzi, bir seferinde
çiftçi gibi değişik kayıtlar alınmıştır. Bunun dışında raporda, o
günlerde herkesin dikkatini çeken Milli Piyangocularla ilgili ilginç
bilgiler vardı. 'Adıyaman ilinden gelerek Çelik Palas Oteli'nde 19-20
Aralık 1978 günlerinde yatan ve kendilerini Milli Piyangocu olarak
tanınan 26 değişik isimli şahısların Milli Piyango İdaresinden alınan,
26 Ocak 1979 gün ve 013/653 sayılı yazıları ve ekinde bulunan
belgelerden, ne sabit ne de seyyar bayii olmadıkları anlaşılmıştır. Yine
ekte bulunan 013 sayılı yazıdan, yalnız 9 ve 31 Aralık günlerinde
çekiliş yapıldığı anlaşılmıştır. Kahramanmaraş ilinde de yeteri kadar
Milli Piyango bayii vardır. Ve 19-22 Aralık günlerinde çekiliş
olmayacağına göre, sahte meslek göstererek kalan bu kişilerin,
olaylardan haberdar olarak gelmiş militanlar oldukları kanısı
uyanmaktadır.
"Milli Piyangocuların Kahramanmaraş'a doluştuğu bu günlerde bazı evler
ve işyerleri üç hilal çizilerek, bazıları ise üzerlerine çarpı konularak
işaretleniyor, şehirde çeşitli yerlerde solcular, Aleviler ve hükümet
aleyhine slogan yazılıyordu.
"22 Aralık 1978 günü Maraş'ta olaylar patlak verdiğinde iki ayrı telefon
görüşmesi daha yapılmıştır.
"İskenderun Demir-Çelik İşletmesi'nde çalışan Alaattin Eryaman isimli
şahıs, Kahramanmaraş İli 3050 numaradaki şahıs ile konuşurken, 3050
numaradaki kişinin, 'Benzinlikte toplandık, mahallelere saldırdık'
dediği öğrenilmiştir.
"Adana ilinden bir şahıs, Malatya Özel Doğu Kliniği Doktoru Muhittin
Turgut'u telefonla aramıştır. Yapılan bu telefon konuşması sırasında,
Adana'daki şahıs, 'Kahramanmaraş'tan oraya yaralılar gelecek, dikkatli
olun' demiştir. Muhittin Turgut, 'Orasını bana bırakın. Malatya
olaylarında bir açık verdim mi ki bunda vereyim. Malatya olaylarında ne
şekilde çalıştığımı siz de bilirsiniz' karşılığını vermiştir"
Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi Gerekçeli Kararında katliamı planlayıp,
uygulayanlar olarak MHP, Ülkücü Gençlik Derneği, MİSK gibi yasal parti
ve örgütlerle ETKO, Kontr-gerilla gibi illegal örgütlerin adı geçer. Bu
isimler sanık ifadelerinde, tanık beyanlarında ve güvenlik
görevlilerinin raporlarıyla, basında çıkan haberlerde yer alır.
Yaşayanların Ağzından Katliam
Meryem Polat: "Beş çocuğum, damadım ve kızımın nişanlısı vardı.
Evimiz, mahallenin en ucundaydı. Ortalardaki bir eve gittik. Sabahtan
başlayıp ikindiye kadar bütün evleri yaktılar. Bir çocuk kazanda
yakıldı. Bizim evin de yandığını duydum, çocuklarla gittik, baktık
yanıyordu. O sırada bağıra bağıra 100 kadar kişinin geldiğini gördük.
Hemen yanan evin bodrumuna sığındık. Her şeyi tekrar talan ettiler. Biz
bodrumda suyun içindeydik; üstümüz tahtaydı. Tahtalar yanıyor, üstümüze
düşüyordu. Evim kül oldu. Bodrumda sekiz kişiydik, orada olduğumuzu
anlamadılar, çıkıp gittiler. Askerler gelip bizi Ticaret Lisesi'ne
götürdüler.
Kamil Berk: "23.12.1978 günü, geceden beri bir şeylerin
olacağının kuşku ve korkusunu yaşıyorduk. Ama yine de, devlet var diye
biraz güveniyorduk. Ne bilelim ki,... sabahın ilk saatleriydi, güneş
doğmak üzereydi. Mahallenin sokaklarında sopalı, silahlı, baltalı büyük
bir grup bağırarak yürüyorlardı. Mağaralı Deresi'ni geçerek Ahmet
Tabak'ın motorunu yaktılar. Sonra Ahır 'Dağı'na doğru gittiler.
'Allahını, peygamberini seven, eli balta, silah, sopa tutan yürüsün,
Alevileri öldürelim, komünistleri içimizden temizleyelim' çağrısıyla ve
bağırmalarıyla mahalle içinde saldırıya geçtiler. Bu sırada askerler
geldi, saldırganları aşağı doğru indirdiler. Öğleden sonra yeniden
geldiler. Benzin şişeleri vardı. Alevilerin evlerine saldırdılar,
evlerin penceresinden benzin şişelerini içeri attılar; arkasından gazlı
bezleri ateşleyerek içeri attılar. Evleri ateşe verdiler. 'Maraş size
mezar olur, vatan olmaz; Yaşasın Türkeş, Yaşasın MHP' diye
bağırıyorlardı. Ellerindeki uzun menzilli silahlarla evlerimize ateş
etmeye başladılar. Korkudan kaçıp kurtulmak isteyenlere arkadan ateş
edip öldürüyorlardı. Bu sırada evden çıkmakta olan Cemal Bayır ve Ali
Ün'e silahla ateş ettiler ve öldürdüler. Biz de Molla Tabak'ın evine
sığındık. Bu eve de ateş ettiler. Merdiven başında içeri girmeye çalışan
Fatma Baz ile Zeynep Aydoğdu'yu kurşunla öldürdüler. Fatma Baz'ın
kucağındaki 6 aylık oğlu Yılmaz da kurşunla öldürüldü. Molla Tabak'ın
evine çok insan sığınmıştı. Dışarıdan yağmur gibi kurşun geliyordu. Evin
camları, kapıları delik deşik olmuştu. Bizler içerde birbirimize
sarılarak hem ağlıyor, hem korunmaya çalışıyorduk. Askerler geldi,
hepimizi kışlaya götürdüler. Evlerimiz, eşyalarımız hem yağmalandı, hem
yakıldı"
Yeter İşbilir: "Ali Rıza İşbilir kaynım olur. Dumlupınar
Mahallesi Neyzen Sokakta oturmaktayız. Ali Rıza İşbilir'in polis memuru
olan kardeşi Hacı Veli'yle yeni evliyiz. Kaynım Ali Rıza'nın evinde
kalıyorduk. 23.12.1978 cumartesi günü öğleden sonra tahminen saat 15.00
sıralarında ellerinde balta, sopa, tahta, av tüfeği bulunan
saldırganlar, oturduğumuz evin önüne geldiler. 'İşte sarı öğretmen Ali
Rıza İşbilir'in evi'diye bağırdılar. Dışarıdan evi kurşun yağmuruna
tuttular. Bir kısmı dama çıkarak bacaları yıkmaya başladı. Sonra
oturduğumuz evin kapısını, duvarlarını, kazma ve baltayla kırarak,
sökerek içeriye girdiler. Ben, odada bulunan elbise dolabının içine
girdim, saklandım. saldırganlardan bazıları ellerindeki tahta ile dolaba
vurmaya başladılar. 'Aman ben varım' diye bağırarak ve ağlayarak dışarı
çıktım. Tahta ile bana vurmak isterken, elimi önüne siper ettim. Elim ve
kolum ağır yaralandı. Bir ara fırsat bulup dışarıya doğru kaçarken,
merdivenlerde kaynım öğretmen Ali Rıza İşbilir'in karısı Ayşe'nin ve
kızı Sebahat'ın orada yerde yattıklarını, üzerlerinde televizyon,
biriket, taş, tahta parçalarının bulunduğunu, her taraflarının kan
olduğunu görüp üzerlerine düştüm. Sonra kendime geldim ve kalktım,
aşağıya doğru kaçmaya başladım. Arkadan tüfekle ateş ettiler, omuzumdan
yaralandım. Sokakta birkaç evin kapısını dövdüm, hiçbiri içeri almadı.
Arkamdan koşarak beni yakaladılar, evdeki ölülerin yanına götürdüler.
'Türk müsün, gavur musun?' diye sorguya çektiler. Yaralarımdan kan
akıyordu. Ben de 'Türküm, buraya yeni gelin geldim' dedim. Birisi,
'Bırakalım, bu Türkmüş' dedi. bazıları da 'Elimize geçmişken öldürelim'
diyordu. Üzerimdeki bilezik, küpe ve altınlarımı aldılar. Sonra beni
aşağı indirerek caddeye doğru götürdüler. cadde üzerinde Ali Rıza
İşbilir'in oğlu Mehmet'i sopa ve kalaslarla dövüyorlardı. Bir saldırgan,
Mehmet İşbilir'e 'Bu senin neyin oluyor?' diye sordu. O da, 'Benim
amcamın karısıdır, yeni gelin geldi. Onu öldürmeyin' dedi. Beni oradan
alarak bir düğün evine götürdüler. Sonra babamın evinin yakınına götürüp
bıraktılar. Kaynım öğretmen Ali Rıza, karısı Ayşe, kızı Sebahat, oğlu
Mehmet ve eşim Hacı Veli İşbilir'i öldürdüler. Evlerini, eşyalarını da
yaktılar."
Maviş Toklu: "24.12.1978 Pazar günü, saat 10.00 sıralarında
mahallemizin Muhtarı Mehmet Yemşen ile Fevzi Görkem'ın başında bulunduğu
saldırgan bir grup, 'Allah Allah, Koministlerin kökünü kazıyacağız,
büyük-küçük demeyin, komünistlerin kafasını ezin' diye bağırıyorlardı.
Muhtarın elinde silah ve bayrak vardı. Diğerlerinin elinde silah,
patlayıcı madde, gaz, benzin, sopa gibi saldırı malzemeleri vardı. Evime
hücum ettiler, kapıyı kırarak içeri girdiler. Odada oturan kocamı
(Kalender) alıp bahçeye çıkardılar. Ben de arkalarından koşarak çıktım.
Muhtara, 'Aman etmeyin eylemeyin, kocamı öldürmeyin, çoluk çocuğumu
meydanda koymayın' diye çok yalvardım. Muhtar bana dönerek, 'Çocuklarını
götür, Karaoğlan beslesin, kocanı Karaoğlan'ın yoluna kurban kesiyorum'
dedi. 'Karaoğlan kim?' diye sorduğumda, 'ECEVİT' diye cevap verdi.
Kocamı, gözlerimin önünde işkence ederek öldürdüler. Öldürülürken kocama
sarıldım, üstüm başım hep kan oldu. 'Aman muhtar etme eyleme, sen ne
ediyorsun?' dediğimde 'Pişirdik pişirdik, koministler gelsinler, hep
yesinler' dedi. Saldırganlar, bu defa yakınımızda oturan kardeşim
Hüseyin Toklu'yu götürmek için evinin etrafını sardılar ve kardeşimi
içerden çıkardılar. Yine muhtara yalvardım yakardım. 'Kocamı öldürdün,
bari kardeşimi öldürme' diye yalvarıyordum. Muhtar ise, 'Hüseyin'i de
Karaoğlan yoluna kurban ediyorum. Biz Karaoğlan yoluna bu sene kurban
keseceğiz, bayram günü gelmiş' dedi ve kardeşim Hüseyin'i işkence ederek
öldürdüler.
"Sonra, karşımızda oturan ve bir gözü görmeyen çok yaşlı Cennet Çimen'in
evine gittiler. Bu kadını, 'Gel nene, gel nene' diyerek elinden tutup
dışarıya çıkardılar. Cennet kadın, gözleri görmediği ve yaşlı olduğu
için öldürülenlerden ve yakılanlardan habersizdi. Sanıklardan Cuma
Yalçın ile Nuri Boğa tornavida ile Cennet kadının (80 yaşında) gözlerini
oydular, sonra silah sıkarak öldürdüler. Yakınında bulunan helanın
çukuruna baş üzeri atıp, üzerine at arabasını devirdiler. Daha sonra hem
bizim evi, hem diğer evlerin tümünü yaktılar. Fevzi Görkem, 'Yürü, hadi
seni kurtarayım' diyerek beni alıp götürdü. Bir süre yürüdük, aniden
kalbim sıkıştı, yürüyemedim. beni bırakıp gitti. Biraz dinlendikten
sonra evime döndüm. Evimin her tarafı alev, kül ve kan... Azıcık
dinlendim, askerlere haber vermek ve sığınmak için çıktım. Yolda Mustafa
Göktaş, bir elini İbrahim Usta'nın boynuna sarmış, diğer elinde de
tabanca tutuyordu. İbrahim Usta'ya, 'Senin kanını evime akıtmayayım'
diyordu. Götürdü, saldırgan topluluğun içine itti, topluluk İbrahim
Usta'yı dövmeye başladı, sonra da onu öldürdüler. Ben de kör-topal
sürünerek askerlere sığındım..."
Asker tanıklardan Yüzbaşı Timur Şen "Kahramanmaraş 3. Tabur
8.Bölük Komutanı olduğunu; 22.12.1978 günü cereyan eden cenaze töreni
olayları sonrasında, General Boğuşlu'nun başkanlığında yapılan
toplantıda, Yörükselim mahallesinde oturan Alevilere karşı harekete
geçileceği yolunda istihbarat alındığı için bu mahalle ile diğer
mahalleler arasında birliklerin yerleştirilmesine karar verildiğini;
kendisinin de 3. Tabur 8. Bölük ile beraber 23.12.1978 günü 04.30-05.00
civarında Jandarma Komutanlığı (Şehit Çuhadar Ali Caddesi'nin doğuya
uzanan kısmı-Işık Caddesi-Pınarbaşı Caddesi) tertibat alındığını; Uğrak
Pastanesinin bulunduğu köşedeki yola (Uzunoluk Caddesi-Işık Caddesi),
şehirden gelip Askeri Gazino'ya çıkan yola (Enstitü Caddesi), Vilayet
Konağı'na çıkan yola (Pınarbaşı Caddesi) ve bunlardan özellikle Uzunoluk
Caddesi'nin Işık Caddesi ile kesiştiği Uğrak Pastanesi'nin bulunduğu
köşeye askerleri yerleştirdiğini; her birinin başına 3 takım komutanı
görevlendirdiğini, kendisinin de elindeki telsizle Uğrak Pastanesi'nin
önünde yer aldığını; saat 07.00 sıralarında gün yeni ışımaya başlarken
Belediye hoparlöründen, 'Dünkü olaylarda şehit edilen 2 din kardeşimizin
bugün cenazesi kaldırılacaktır. Bütün din kardeşlerimiz buna
katılsınlar, din kardeşlerimiz son görevinizi yapın' şeklinde ve genel
mahiyeti itibarıyla sağ görüşlü kişileri toplamayı amaçlayan anonsların
yapıldığını; anonsların arkasından da anonsu yapan dernek veya partinin
isminin söylendiğini; bu anonsların 08.00'e kadar devam ettiğini; durumu
telsizle Tabur Komutanı'na bildirerek anonsların önlenmesini istediğini,
Tabur Komutanı'nın Vali ile temasa geçtiğini söylediğini; bu anonslar
üzerine köşe başını tuttuğu yollardan şehir merkezine doğru şahısların
birer ikişer inmeye başladığını,
"Saat 09.00 civarında Uzunoluk Caddesi'nden yukarıya tertibat aldığı
yere doğru ellerinde kalın sopalar ve taşlar olan, 'Kahrolsun
komünistler, Şehitlerimizin kanını yerde bırakmayacağız, hesap
soracağız' diye bağıran, yol üzerindeki işyerlerini tahrip ederek
ilerleyen 15.000 kişi civarında bir topluluğun gelmekte olduğunu; Uğrak
Pastanesi'nin köşesinde 15 askeri" bir Takım Komutanı ve kendisinin
beklemekte olduklarını, grubun hareketlerini devamlı olarak Tabur
Komutanı'na rapor ettiğini; yolun ortasına bir makineli tüfek
yerleştirerek beklemeye başladığını; grupla arasında 100 metre kalınca
gruba doğru giderek daha fazla ilerlememelerini, bağırmamalarını, aksi
halde ateş açacağını söylediğini; grubun bu ihtar üzerine durduğunu;
ellerindeki sopaları devamlı salladıklarını; hepsi ile muhatap
olamayacağını, liderleri kimse onun gelip konuşmasını söyleyince, grubun
önünde lider pozisyonundaki 3 kişinin gayet küstahça ve ellerindeki
sopalarla kendisine doğru ilerleyerek, 'Söyle, biziz' dediklerini; bu 3
kişiyi bir gün önceki cenaze töreni olayları sırasında Ulucami önündeki
sağ grubun en ön saflarında görmüş olduğunu ve tahrik edici
davranışlarda bulunduklarını fark ettiğini; bu 3 kişiden birisinin
olaylardan sonra yakalandığında teşhis ederek hakkında ifade verdiğini
ve isminin Şaban Denizdolduran olduğunu, bu 3 kişiye bulunduğu yerden
geçemeyeceklerini, bu hususta emir aldığını, geçmeye çalıştıkları
takdirde makineli tüfekle ateş ettireceğini ve ne pahasına olursa olsun
buradan geçirtemeyeceğini söylediğini; bu 3 kişinin kalabalık gruba
dönerek geçemeyeceklerini söylemesi üzerine grubun içinde dalgalanmalar
olduğunu, kimisinin geriye döndüğünü, kimisinin tekrar kendilerine doğru
yürümeye başladıklarını, bu gruptan bir kısmının, 'Bizim Orduyla işimiz
yok, bırakın bizi yukarıya geçelim' dediklerini; kendisiyle konuşan 3
kişinin ise topluluğa dönüp, 'Yörükselim Mahallesinde arkadaşlarımız
şehit ediliyor, gidelim' diyerek grubu tahrik etmeye çalıştıklarını;
ancak topluluğun kendisine karşı tecavüzkar hareketi olmadığı gibi,
kendisini de geçmeye çalışmadıklarını; bu arada şehir içinde muhtelif
yerlerden, özellikle Yörükselim Mahallesinden yoğun şekilde makineli
tüfek sesleri geldiğini, saat 09.00-09.30 sıralarında yine Belediye
hoparlörlerinden Valiliğin sokağa çıkma yasağının ilan edildiğini, bunun
üzerine kendisinin hem bu üç kişiye hem de gruptakilere dağılmalarını,
evlerine gitmelerini tekrar söylediğini; gruptan kopmalar olmasına
rağmen 4 veya 5 bin kişi civarında bir topluluğun hava kararana kadar
sokakta kalmaya devam ettiğini; topluluğun liderlerine çocukları niçin
aralarına aldıklarını, ateş etmesi halde, doğacak panikten ezilip
ölebileceklerini söylediğinde 'Onlar davalarına inanan kişiler, bu yaşta
davalarına hizmet ediyorlar' diye cevap verdiklerini,
"Sokağa çıkma yasağı ilan edildikten sonra Yörükselim Mahallesin'in
bulunduğu tarafa doğru koşarak gelen 4-5 kişiyi yakaladığını; bunlardan
birinin üzerinde ucu kıvrık keskin orak şeklinde kesici bir alet
(tahra), iki üç dinamit lokumu, bol miktarda tüfek fişeği, dinamit
kapsülü ve pantolon kemerine sokulmuş şişe içinde benzin bulunduğunu;
yakaladığı bu şahısları çok yakındaki Merkez Polis Karakolu'na
gönderdiğini; grubun saat 21.00 sıralarında tamamen dağıldığını"ifade
ediyor.
BASINDA KATLİAM
Hürriyet( 26.12.1978)
"Girilen evlerden ve enkaz altından cesetler çıkarılıyor. Cesetlerin
kokmaması için çevre illerden buz istendi. Cuma gününden bu yana
örgütlenmiş saldırgan toplulukların yarattığı dehşet ve terör...Ölü
sayısı 98, yakılan-yıkılan enkaz altında cesetler bulunduğu, askeri
birlikler, girilmeyen Yörükselim Mahallesi'ne giderek kontrol altına
aldı. Çamlık tarafında bir topluluk askerlerin üstüne ateş açtı.
"Mağaralı Mahallesi'nde kokmaya başlayan 16 ceset bulundu. Otopsilerin
Belediye Mezbahasında yapıldığı öğrenildi. 2500 kişilik seyyar mutfak
Ankara'dan getirildi.
"Saldırganlara dinamit lokumu ve silah dağıtıldı. Adını açıklamayı
sakıncalı bulan bir yetkili, 'Maraş Müftüsü'nün resmi araçlarla kenti
dolaştığını ve halkı kışkırtıcı konuşmalar yaptığını, olayların bundan
sonra başladığını' öne sürdü"
Cumhuriyet: (25.12.1978)
"24.12.1978 sabahı saat 10.15 sıralarında sağcı gruplar, sokağa çıkma
yasağına karşın kentin sokaklarında birikmişler; bin kişilik bir grup
Vilayete yürümeye başlamışlardır. Topluluğun dağılmasını isteyen
jandarmalara saldırınca aralarında çatışma çıkmış, jandarmalar havaya
ateş etmek zorunda kalmışlardır. Ve beş bin mermi yakılmıştır.
Sağcıların ellerinde Amerikan yapımı M.1. piyade tüfeklerinin bulunduğu,
Vilayete yakın bazı binaları ateşe vermişlerdir.
"Yakınlarını kayıp eden çok sayıda yurttaş, vilayet önüne gelerek 'Biz
bu şehirden gitmek istiyoruz. Bize yardım edin, asker değil, şehri terk
için araç istiyoruz' diye bağırıyorlardı.
"YSE Bölge Müdürlüğü'nün binası, sağcı saldırganlarca işgal edilmiştir.
Orada silah dağıtıldığını, Yörükselim, Yeni Mahalle ve Sakarya
Mahallesi'nde iki günden beri mahsur kalan kişileri kurtarmaya giden
polislerin üzerine uzun menzilli silahlarla ateş açılmıştır.
"Yapılan saldırılardan sonra acilen evlerde kadın ve çocukların kurşuna
dizildiği, boğazlarının kesildiği, daha sonra ölülere gaz dökülerek
evlerinin ateşe verildiği bildirilmiştir."
Aydınlık (16.01.1979)
"Evimize saldırmışlardı, kaçtık. Mecburen Mahmut Kuşat'ın (Kürt Mahmut)
evine sığındık. Kendisinden korkuyorduk. Bize, 'Biraz sonra geleceğim'
diyerek dışarı çıktı. O sırada telefon çaldı, telefonu açtım. telefona
çıkan şahıs, 'Ben Ahmet Yıldız'ım dedi ve Mahmut'u sordu. Kendisine
'Evde olmadığını ve benim de akrabası olduğumu' söyledim. 'Biz burada
komünist Alevileri epeyce öldürdük' dedi.'Elimize geçen kominist
kurtulamıyor, doğruca fabrikaya atıyoruz. Nusret (Nusret Kusat,
Mahmut'un oğlu) İslahiye'den bir sandık silah getirdi. Burada pek
gözükmemesi için gönderdim. Herhalde eve gelir. Şu anda bizim Bekir ve
Mehmet bir Aleviyi çevirdiler. Durum iyi. Bizim gibi yaparlarsa, şehirde
hiçbir Alevi komünist sağ bırakmayacağız. Sizin orada durum nasıl?'
dedi. İyi, iyi burası sakin, dedim ve korkudan kapattım.
"Hemen Vilayeti aradım. çıkan komutana, '15 dakika içerisinde bizi
kurtarmazsanız öldürecekler' dedim. Eğitim Enstitüsü'ne de telefon
ettim. Bizi kurtarmaları için yardım istedim. 15 dakika kadar sonra zil
çaldı. İçeri Mahmut Kuşat girdi. Hemen telefona koştu. Telefonda
Başhekim Çetin Diker'le görüştü. 'Ağabey Komünist Alevilerin seni
öldürdüğünü duyduk ve çok üzüldük, şükür sağsın' dedi. Evde bulunanlar
titremeye başladık. Askeri arabalar o anda geldi. Kurtulduk"
Davanın Sonucu ve Yargılanmalar
Adana, Kahramanmaraş, Gaziantep, Adıyaman, Hatay İlleri Sıkıyönetim
Askeri Komutanlığı 1. Nolu Askeri Mahkemesi'nin gerekçeli kararı
şöyledir:
804 kişi hakkında dava açılır. Bu sanıklardan 29'u ölüm cezasına, 7'si
müebbet hapse; 7'si 15-24 yıl arasında, 29'u 10-15 yıl, 259'u da 5-10
yıl arasında, 26'sı ise 1-5 yıl arasında hapis cezası almışlardır. 379
kişi davadan beraat ederken 68 kişi firarda olduğu, veya dava sırasında
ölmüş olduğu için davadan düşerler. Öte yandan ölüm ve müebbet hapis
cezaları dışındakilere 1/6 oranında cezai indirim uygulanmış ve cezaları
azaltılmıştır. Ardından mahkemenin kararı Yargıtayca bozulmuştur. Yeni
yargılama sonucunda da idam cezaları uygulanmadı. Kanlı Maraş dosyası
sessizce kapatılmış oldu.
...............................
Kaynak: Pirsultan Abdal Kültür Derneği |