'Açılım,
süreç, Suriye üçgeninde Aleviler' dizisinden 1(5).bölüm
Tunceli: 3 K'li 'sakıncalı' kent
'Kızılbaş, Kürt, Komünist' diyarındaki Aleviler, barış
sürecinde dışlanmak istemiyor.
Tunceli’ye gitmek için bindiğimiz
Ankara-Elazığ uçağında Murathan Mungan’ın
seçtiği öykülerden oluşan Bir Dersim Hikâyesi
kitabını okuyoruz. Bu topraklarda çok hikâye var, çok acı var,
çok biriktirilmiş kin var. Mungan önsözde “Edebiyat kin
tazelemek için değil, hafıza tazelemek için yapılır”
diyor. Bu cümle belki siyasetçilere de yol göstermeli: Siyaset
kin tazelemek için değil, hafıza tazeleyip geleceğe bakmak için
yapılır...
Kente adım atar atmaz ilk kutuplaşma, ilk mesajlaşma kentin
adıyla başlıyor. “Dersim” mi, “Tunceli”
mi? Sonra, ülkenin batısında mahkûm edilenlerin burada makbul
olduğunu görüyorsunuz. Meydanları, sembolleri, heykelleri başka.
Seyit Rıza Meydanı’nda Dersim isyanının liderlerinden, idam
edilen
Seyit Rıza’nın heykeli var. Sokakların adları
Yaşar Kemal, Behice Boran. Duvarlardaki İbrahim
Kaypakkaya, TİKKO, HAK-PAR, Partizan, ESP, BDP afişleri
kentte egemen yapı hakkında ipuçları veriyor. Ve, Cumhuriyet
Caddesi’ndeki polis çeşmesinin üstünde “Ne Mutlu Türküm
diyene, sıcak bir dost eli” yazıyor. Pek “Ne
Mutlu Türküm” diyene rastlamadık; burası “Dersimliyim,
Kürdüm, Aleviyim” diyenlerin diyarı.
Belediye Başkanı Edibe Şahin BDP’li; ancak CHP
Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun
memleketinde iki milletvekilliğini de CHP almış. HDK İl
Eşbaşkanı Fatma Kalsen ve İHD Temsilcisi
Barış Yıldırım’la Uzunçayır Barajı kıyısında bir
lokantada buluştuk. Barış Yıldırım, Alevilerin kent özelindeki
sıkıntılarını anlatırken bu HES’lere dikkat çekiyor: “Dersim
kızılbaşlığında cemevi ritüelinin yanısıra birçok ibadet
alanları var. Düzgün Baba başta olmak üzere... OHAL döneminde
bölgeye bombalar yağıyordu, şimdi barajlar var. Aynı zamanda
madencilik projeleri var, 91 adet arama, 23 adet işletme ruhsatı
verilmiş. Birçok ziyaretgâh baraj altında kaldı. Hızır’ın gölü,
Gola Çetu baraj suyu altında kaldı. Zel Dağı ve Sinan köyünde
karakollar inşa ediliyor.”
Cemevi Başkanı Ali Ekber Yurt’un Aile ve Sosyal
Politikalar İl Müdürü olmasını eleştiriyorlar. Kalsen, “Bir
inanç grubunun temsilcisi iktidarla hiyerarşik bir ilişki içinde
olmamalı” diyor. Abdullah Öcalan’ın
Nevruz mesajından sonra bazı Alevilerin kendilerini dışlanmış
gördüğü yorumlarına katılmıyorlar. Fatma Kalsen, “Aleviler
barış sürecini destekliyor. Ya Alevilik, ya Kürtlük diye bir şey
yok” diyor.
Bölgedeki etkin isimlerden, Hozat’ın bağımsız Belediye Başkanı
Cevdet Konak’la da konuştuk. “Alevilerin
bazı hassasiyetleri var. Ama barışı destekliyorlar. Bölgede bazı
güçler Alevileri bu süreçten koparmak istiyor. Aleviler bedel
ödemiş bir halk. Bazı kaygıları olabilir ama bu sürecin dışında
değiller” diyor.
Cemaat ‘Ben de varım’ diyor
Fethullah Gülen’in “Dersim Alevileri
dinsizdir. Nusayri akidesi vardır. Allah insandır, insan
Allah’tır, Allah insanın içine girmiştir, insana itaat etmiştir.
Bu anlayış hâkimdir” sözleri bölgede unutulmamış.
Öte yandan, cemaat okulları da giderek yaygınlaşıyor. CHP
Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, “Tunceli’de
bir fen lisesi, bir anadolu lisesi, bir devlet üniversitesi, tüm
kadrolarıyla Fethullahçıların işgali altında. Bir de özel
ilköğretim okulu var, Gülen ve adamları tam bir kuşatma
içindeler. Toplumun bir bölümünün evlatları o okullara gidiyor,
o okullarda yoğun bir şekilde Alevi çocuklarına dinsel
propaganda yapıyorlar. Ama Dersim’de sonuç almaz”
diyor.
Şerafettin Halis de, “Alevi bir coğrafyada cemaatin var
gücünü buraya yığmasının ne anlamı olabilir?Elbette ki tek
amaçları var, İslamileştirmek, Sünnileştirmek” görüşünü
dile getiriyor.
Cemevi Başkanı Ali Ekber Yurt ise, Tunceli
Alevilerinin “tasavvuf” yönünün ağır bastığını
ifade ederken, “Fethullah Gülen, kendi kitlesi önünde
coşa gelmiş, bunların dini imanı yok, insana tapar, demiş. Bizi
anlayamamış” diyor. Ama, çocuğunu cemaat okuluna
göndermekte sakınca görmemiş. “Okullar başarılı,
üniversite sınavlarında burası çok geride kalırdı. Bu okullar
sayesinde arttı. Kimse benim çocuğumu asimile edemez.
Sorguluyorum, böyle bir çaba görmüyorum” diyor.
‘Barış da istiyoruz, haklarımızı da’
Şerafettin Halis, BDP Tunceli il başkanlığından
istifa etmiş ve bu istifanın arkasında “Alevilik
hassasiyetleri” olduğu yorumları yapılmıştı. Halis,
istifa gerekçeleri konusunda “yeterince biliniyor”
diye artık konuşmak istemiyor. Abdullah Öcalan’ın Nevruz
mesajının Alevi toplumunda yarattığı kaygılarla ilgili sorumuza
“Kaygılardan yola çıkarak geleceği inşa sürecini
engellemek Alevilere düşmez. Zaten yapmadılar. Aleviler barışa
karşı olmaz. Sürece karşı değiller, sadece sürecin içinde neden
olamadık, diye soruyorlar. Aleviler barış da istiyor, haklarını
da” yanıtını veriyor.
Halis, neden bir türlü “Alevi açılımı”nın
gerçekleştirilemediği sorusuna şu yanıtı veriyor: “Aleviler
kendi sorunlarının çözümünü başka yerlerde beklememelidir.
Bugüne kadar ne yazık kı Aleviler kendi öz güçlerine, kendi öz
dinamiklerine dayalı bir hareket yaratamadılar. Bugün Türkiye’de
Alevi sorununu çözmeye çalışan partiler arasında en samimi olanı
BDP. Ama BDP de savaşın yakıcılığından dolayı Alevi sorununu tam
manasıyla eksenleştiremedi.”
Halis, “iktidarın yaşamın her alanına müdahalesinin en
başta Alevileri rahatsız ettiğini” vurguluyor. “Eğitim
yasasından tutun içki yasağına kadar AKP’lilerin başvurduğu
yöntemler Alevileri rahatsız ediyor. Dindar gençlik yaratma
isteği, Alevilerin asimilasyonudur. İktidarda Alevilere karşı
sistematik bir meydan okuma var. Bu, Yavuz Sultan Selim adının
köprüye verilmesiyle başlamadı, referandum konuşmalarında
başbakanın Çorum’da Ebu Suud’u göklere çıkarmayla başladı”
diyor.
Halis, Suriye’deki gelişmelerle ilgili olarak da “Esad’a
karşı mücadale, Esad diktatörlüğüne karşı bir mücadele değil,
Esad iktidarı yerine kendi iktidarlarını kurma, Ortadoğu’nun
yeniden dizaynı için Esad bertaraf edilerek Sünni bir iktidar
yaratılması çabası var. Önemli olan özgürlükçü Kürt siyaseti ve
Türkiye’deki demokrat güçlerin Şii- Sünni eksenli bu kavgada 3.
bir yol üzerinde durmasıdır” görüşünü dile getiriyor.
Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Selahattin Özel:
Biz önce samimiyet istiyoruz
* Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Selahattin
Özel, çözüm sürecinde olumsuzların faturasının
Alevilere çıkarılmaya çalışıldığını belirterek, “Barış
sürecine girişilmişken üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim adı
verilmesi her zaman barıştan yana olan Alevi toplumunu dışlayan
bir tavır” dedi.
* ‘’Apo’nun çağrısı Türk-Kürt-Sünni İslam sentezi
çağrısı. Biz buna tepki gösterdik. Biz hiç barışın karşısında
olmadık. Bizim adımız barış, soyadımız barış, inancımız barış.
Alevilerin barışı baltalıyor gösterilmesi kabul edilemez.”
* ‘’Aleviler ne Esad’dan yana ne öbüründen. Zalimliği
kim yapıyorsa Aleviler karşı çıkar, ezilenden, mazlumdan yana
olurlar hep. Biz kötüler arasında niye tercih yapalım?’’
AKP iktidarı zaman zaman “Alevi çalıştayı”, “Muharrem
iftarları” benzeri girişimlerle Alevilere “açılım”
girişiminde bulunuyor. Ancak bunlar “sözde”
kalıyor. Kürt sorunu konusunda “cesur” olarak
nitelendirilen adımlar atan iktidar, bir türlü Alevilere “açılamıyor”.
Hatta, İstanbul’da 3. köprüye Yavuz Sultan Selim adının
verilmesi gibi tavırlarla Alevilere daha da “kapanıyor”.
İktidarın bu yaklaşımına tepkiler, Gezi Parkı direnişi
eylemlerine de yansıdı. Meydanlarda “Taksim Direnişine
Selam. Doğayı ve demokrasiyi katleden iktidarı, Alevi katliamı
yapan Yavuz ismini istemiyoruz” yazılı pankartlar
açıldı.
Türkiye’de 350’ye yakın Alevi derneği, Alevi Bektaşi Federasyonu
çatısı altında birleşti. Federasyon Genel Başkanı
Selahattin Özel, Türkiye’de 15-20 milyon dolayında
Alevi yurttaş olduğunu vurguluyor. Özel’le sohbet ederken,
öncelikle AKP yönetiminde egemen olan “Gezi Parkı
eylemlerinde Aleviler ağırlıktaydı” yorumlarını sorduk.
“Gezi Parkı’nın her yerinde Aleviler vardı. Ama Alevi
kimliğiyle değil, insan kimliğiyle. Hatta Yavuz Sultan Selim
köprüsüyle ilgili eylemleri askıya aldık. Eylemleri bölüyor
görünmeyelim diye gerekli tedbirleri aldık” yanıtını
veriyor.
Özel, “Alevilik nedir” sorusu üzerine “Alevilik
bir inançtır, merkezi de insandır. İnançlar tarif edilmez,
yaşanır” diyor. İktidardan beklentileriyle ilgili
sorularımıza şu yanıtı veriyor:
“Biz hak hukuktan önce samimiyet istiyoruz. İktidarla
Alevi toplumu arasında samimiyet sorunu var. Başbakan
ötekileştirici nefret suçu söylemi kullanıyor. Sivas davasında
zamanaşımı oldu, ‘hayırlı olsun’ deme cesaretini gösterebildi.
Referandumlarda, seçimlerde Kemal Kılıçdaroğlu’nun şahsında
Alevileri yuhalattı, cemevine ‘ucube’ dedi. Köprünün adına Yavuz
Sultan Selim’in adını verdiler. Alevileri büyük katliamlar
sonucu öldüren Ebu Suud ile Yavuz Sultan Selim’dir. Böyle
tartışmalı bir ismin verilmesi bizim için kabul edilemez. Yarın
alt, üstgeçit yaparlar, onlara da ‘Muaviye, Yezit’ derler. Barış
sürecine girilmişken ve Türkiye’de herkesten barışa destek
beklerken böyle bir isim verilmesi dikkat çekici, her zaman
barıştan yana olmuş Alevi toplumunu dışlayan bir tavır. Bizim
sorunumuz anayasa değil, zihniyet sorunu. Aleviler ayrı bir
devlet istemiyor, toprak istemiyor, birileriyle kavgalı
değiller. Bir Sünni ittifak yaratmak istiyordu, bu ittifakın
içine Kürtleri de aldı. Alevi açılımı diye çalıştay yapıyor,
Maraş katliamının sorumlusu diye kamu vicdanında aklanmayan
Ökkeş Şendiller’i çağırıyor.”
Çözüm sürecinde Alevilerle Kürtler arasında yaşanan gerilimle
ilgili olarak da şu değerlendirmeleri yapıyor: “Sadece
hükümet değil, pek çok kesim samimi davranmıyor. Barış süreci
başlamadan bazı kalemlerin yazılarına bakarsanız Apo’nun barış
sürecinde dikkat etmesi gereken şudur; mayın tarlaları var, PKK
içinde Alevi kanadı AKP hükümetini sevmez, mayınları temizleyin.
İçinizdeki Alevileri temizleyin, çağrısı. İhaleyi Alevilerin
üzerine çıkarmak istiyorlar. Apo’nun çağrısı Türk-Kürt-Sünni
İslam sentezi çağrısı. Biz buna tepki gösterdik. Biz hiç barışın
karşısında olmadık. Bizim adımız barış, soyadımız barış,
inancımız barış. Alevilerin barışı baltalıyor gösterilmesi kabul
edilemez.”
Çözüm sürecinde akil insanlar arasında yer alan İzzettin
Doğan’la ilgili sorumuza “Biz usul olarak akil insanlara
karşı çıktık. Kişi olarak İzzettin Doğan’a değil.
Federasyonumuza, siz barış diyorsunuz zamanı geldi, bize bir
gönül insanı gönderin, diyebilirlerdi. Biz gönderirdik. Onlar
kendileri belirlediler, ona da saygı duyduk, yeter ki kan dursun
diye. Sayın İzzettin Doğan kabul etti. Şimdi o da
konuşmalarında, Alevilerle barışı ne zaman sağlayacaksınız,
diyor. O da işlerine gelmemeye başladı, ama işte akil adamlıktan
geriye de alamıyorlar” karşılığını veriyor.
Özel, “Alevilerin bugün de bir katliam korkusu var mı”
sorusuna “Antakya’da Alevilerin evine saldırdılar, peşinden
Reyhanlı yaşandı. Bunlar Alevi-Sünni çatışması çıkarmak için.
Aleviler bu oyuna gelmez, Sünni kardeşlerimiz de gelmiyor
şimdilik” yanıtını veriyor. Suriye’deki iç savaş ve
Alevilere yöneltilen “Esadçı” suçlamasıyla ilgili olarak da şu
görüşleri dile getiriyor: “Başka ülkenin içişlerine,
aile işlerine karışıyorlar. Düne kadar onlar kankayken,
Alevilerin kardeşi dostu değildi de Esad, şimdi aralarında kavga
çıkınca mı dostu oldu? Aleviler ne Esad’dan yana ne öbüründen.
Zalimliği kim yapıyorsa Aleviler karşı çıkar, ezilenden,
mazlumdan yana olurlar hep. Biz kötüler arasında niye tercih
yapalım? İran devrimini hatırlayın, Aleviler destek verdi mi,
hayır. Sünniler verdi. Anadolu’da yaşayanlar dini referanslı
işlere destek vermiyorlar. Mavi Marmara’da ortalığı ayağa
kaldıranlar Irak’ta kadınlara tecavüz edilerken seslerini
çıkarmadılar. Bir Şii düşmanlığı var demek ki. Arabistan’a niye
demokrasi götürmüyorlar?”
Türey Köse
29 Haziran 2013
Kaynak: Cumhuriyet
2.bölüm için tıkla
|