Alevi İslamcı olamaz
Türkolog İrene Melikoff, "Benim işim
inanmak değil, öğrenmek ve anlamaya çalışmaktır" diyor
*Aleviliğin
kökleri, Sünnilik ile farkları nedir? Nerden gelir?
Alevilik bir dünya,
Sünnilik ayrı bir dünya. Mukayese etmemek lazım. İkisinin de
ayrı hayatı oldu. Alevilik sözcüğü 19. asırda ortaya çıktı.
Köklerinden sözedeceksek, Alevilik sözcüğünü kullanmak doğru
değil. 13. asırda yaşayan Hacıbektaş ile başlayan bir olay,
onunla başlayalım. Hacı Bektaş, Ortaasya'dan Horasan'dan gelen
bir halk dervişiydi, abdaldı. Babai isyanına karıştı. Ama son
savaşlarda bulunmadı, herhalde saklandı. İsyandan birkaç yıl
sonra ortaya çıkmış karizmatik bir şahıstır. Hacı Bektaş'ın bir
tarihi hayatı var. Ama daha çok efsanevi bir hayatı var.
Mucizeler yapan bir kişi. Aşıkpaşazade diyor ki, aziz bir kişi.
Çepni aşireti arasında görüyoruz onu.
13. asırda birçok derviş, halk azizleri vardı. Sarı Saltuk Baba,
Burak Baba, Taptuk Emre gibi. Hacı Bektaş onlardan farklı
değildi. Birdenbire 14. asırda Hacı Bektaş tarikatı, bir halk
tarikatı ortaya çıktı. Böylece onun ismi öne çıktı, diğer bütün
isimleri bastırdı. Bu tarikat onun müritlerinden Abdal Musa
tarafından kuruldu. Hacı Bektaş, ölmeden evvel manevi kızı,
Veleyatname'ye göre manevi karısı, (Hacı Bektaş mücerretti, yani
evlenmiyordu) Kadıncık Ana'ya bütün kerametlerini nakletti. Bu
kadın Abdal Musa ile birlikte bir tarikat kurdu ve buna Hacı
Bektaş tarikatı dendi.
*Bektaşi tarikatının ilk Osmanlı sultanlarının
himayesinde olduğu söylenir...
Evet. Hacı Bektaş'ın şöhretini Gazi Osman ve Gazi Orhan yaptı.
Osmanlılarla Hacı Bektaş aynı soydandı. Ortaasya'dan gelen
Türkmenlerdendiler. Zannediyorum ki, bunun da rolü oldu.
Birdenbire Bektaşiler Osmanlı himayesine girdiler. Osmanlıların
zafer döneminde, birçok dervişler gazi oldu. Osmanlıların
zaferlerinde yer aldılar. Onların arasında Abdal Musa da vardı.
Osmanlılar ilk Bektaşi dervişlerinden Ömer Lütfü Barkan'ın
dediği gibi kolonizatör dervişi olarak yararlandılar. Trakya ve
Balkanlar'da Bektaşilik çok gelişti. Onların rolü, ele geçirilen
yerleri Türkleştirmek ve İslamlaştırmaktı.
*Türkleştirmek ve İslamlaştırmakta Bektaşiler nasıl
etkili oldu?
Bektaşilerin dini Batınidir. Şamanizm'in, Türklerin İslam öncesi
dinlerinin etkileri görülür. Eski geleneklerinden kalan
kalıntılar vardır. Bunlar yeni fethedilen halkın onları kabul
etmesini kolaylaştırıyordu. Bektaşilikte Senkretizm vardı.
Karışık bir dindi. Oturduğu yerlerin geleneklerini alabiliyordu.
Trakya ve Balkanlarda Bektaşilik çok gelişti, tekkeler,
zaviyeler kuruldu. Bektaşilik yerleşik oldu.
* Peki, Anadolu Aleviliğinde ne gibi bir gelişme oldu?
Bu sonradan Alevilik - Bektaşilik farkını oluşturdu...
Anadolu'dakiler geleneklerini, göçebe hayatlarını
sürdürüyorlardı. Yerleşik değillerdi. Muhtelif tesirlerin
altında kaldılar. Bektaşiler de kaldı ama halk daha çok kaldı.
İlk tesir Ahilik oldu. Ahiler çok kuvvetliydiler. Esnaf
loncaları Ahiydi. Ankara bir ara Ahilerin elindeydi. Ankara
kalesinin yanında Şerafettin Ahi'nin camisi vardır hala.
Ahilerde Şiilik vardı. Onların piri Selmani Farsi idi. Farsi ilk
Arap olmayan Müslümandı. O Bektaşiliği ve Aleviliği etkiledi.
Selmanı Farsi'nin Şiiliği modere bir Şiilikti. Koyu bir Şiilik
değildi. Peygamber'in ailesini sevmek, Kerbala için ağlamaktı.
İlk Şii tesirleri Alevilere Ahiler tarafından geçti.
*Hurufiliğin de önemli bir etkisi oldu Alevilik
üzerinde...
14. asırda ise Hurifilik tesiri oldu. Fazlullah Astarabadi
Hurifiliği Bakü'de yayıyordu. Astarabadi, yeni bir mezhep
kelimesini sevmiyorum, yeni bir inanç getirdi. Azerbaycan'da
Fazlullah Timurlenk tarafından asılınca müritleri Anadolu'ya
kaçtı. Şeyh Nesimi onlardandı. Hurufiler Bektaşiler'in arasına
gizlendi. Hurufi inanışına göre, insanda Tanrı mayası, nüvesi
vardı. İnsan Allah'ın parçasıdır. Onun için her insanın yüzünde
Tanrı'nın, Ali'nin ismini görebilirsiniz. Hilmi Dede Baba,
"Aynayı tuttum yüzüme, Ali göründü yüzüme" sözüyle, bunu en iyi
şekilde ifade etmişti. Harflerin kutsallığına inanılıyordu.
İnsanın yüz hatlarında harflerden oluşan alfabenin varlığı
inancı Aleviliğe Hurufilikten gelmiştir. Kaşlar, burun Ali'nin
adını tanımlayan harflerdir. Bıyık da bu adı tamamlar. Bunun
için Aleviler bıyığa önem verirler. Hurufilik ile Şiiliğin
tesiri daha gelişti. Bu Oniki İmam Şiiliği değil, aşırı
Şiilikti. Mademki Ali Tanrı oluyor, Tanrı insan biçimini alıyor,
bu aşırı Şiilikti. Onlar reenkarnasyona inanıyorlardı.
Ortaasya'da da bu ruh geçmesine inanılıyordu.
İslam bir anda Anadolu'ya gelmedi, Türkler birdenbire Müslüman
olmadı. Bu asırları buldu.
*Sonra da Kızılbaşlığın etkisi oldu...
En büyük tesir kızılbaşlıkla oldu. Safaviler vardı Azerbaycanda.
Safaviler'le kavga eden Cüneyt isimli birisi 15. asırda
Akkoyunlular'a geldi. Şeyh Cüneyt Şii oldu. Allah insanda
tecelli eder inancı Türkmenlerde vardı. Cüneyt sonra da oğlu
Haydar Türkmenleri etkiledi. Kızılbaşların etrafında 7 Türk
aşireti geldi. Bu arada Şah İsmail 13 yaşında kral oldu. Onu
başa getiren Kızılbaşlardı. Başlarına 12 parçalı kırmızı bir
takke giydikleri için Kızılbaş deniyordu. Kızılbaşlar ile Şii
etkisi yoğunlaştı. Şah İsmail Çaldıran'da mağlup olunca
Kızılbaşlığı terketti. Kızılbaşlar da ona gücendi. Anadolu'da bu
hareket devam etti. İranın Şiiliği ve Anadolu kızılbaşlığı
arasında bir fark oldu. Şah İsmail'in oğlu Şah Tahmasb,
kızılbaşları İran'dan atmaya çalıştı.
İran şiiliği daha modere oldu.
İran desteğiyle olan dini isyanlar nedeniyle Kızılbaş kelimesi
kötü bir manaya büründü.
*İran Şiiliği daha modere oldu dediniz. Anadolu
Aleviliği de modere, yumuşak hale gelmedi mi?
Aşırılık ve modere kelimelerini inanç bakımından kullanıyorum.
İran'daki Şiilikle Anadolu'daki Alevilik bambaşka. İran'da
şeriatçılık görüyoruz. Alevilik de bu yoktur. Anadolu Aleviliği
dinler üstü, toleranslı, insan sever. Senkretizm, yani
bağdaştırma var. Şamanizim var, budizm var, manikeizm var,
hristiyanlıktan gelen etkiler var. Karışık bir inanç. Osmanlı
baskısında kaldığı için, baskı altında kalan insanlara karşı bir
sevgi duyuyorlar. Her dini kabul ediyorlar, sünnilikten başka.
Sünniliğe karşı mesafeliler, onların baskısı altında kaldıkları
için.
*Bu arada Bektaşilik ile Alevilik farklılaşıyor...
Kökleri aynı. Yaşam tarzı farkı. Bektaşiler Balkan ve Trakya'da
idi, yerleşikti. Aleviler köyde kaldılar, göçebe kaldılar, cahil
kaldılar. İlerici, münevver oldular. Türkiye Balkan ülkelerini
kaybedince Bektaşilik düştü, Alevilik kalktı. Bektaşilerin güçlü
tarafı Alevilere geçti. Aleviler artık okula, üniversiteye
gittiler. Kültür seviyeleri yükseldi.
*Dinlerin aydınları kendi inançlarından halkı etkilemeye,
örgütlemeye çalışır. Bektaşiler Alevilerden kendilerini
sakındılar. Önemli Bektaşi babaları, "biz Alevi değiliz"
diyordu.
Çünkü onlar tarikatlaşmış. Esasta aynılar ama ayinlerinde bazı
farklar var. Semah yok, müsahiplik yok. Yeniçeriler ile
Bektaşiler arasında sıkı ilişkiler vardı. 1826'da Yeniçeriler
ortadan kaldırıldı. Bektaşi tekkeleri kapatıldı, sürgün
edildiler, öldürüldüler. O zaman Bektaşiler kendilerini korumak
için Far - masonluğa girmeye başladılar. Böylece bir fark daha
oluştu. Alevilik ise farmason değildir.
*Farmasonlar ile Bektaşilerin inançları birbirini uyum
sağladı mı?
Far - masonların hürriyetçi, dini otoriteye karşı olma, örfe
boyun eğmeme özellikleri nedeniyle bir yakınlaşma oldu.
Tekkelerin, ayinlerin düzeni açısından benzerlikler ortaya
çıktı. Üçler, beşler, yediler kavramı örneğin masonluktan
gelmedir. Birinci derece üçler, ikinci derece beşler, üçüncü
derece yediler olarak. Bektaşiler ise, üçlere Allah, Muhammed,
Ali diyebilir. Ama mason etkisidir. Alevi dedelerinin ise
Masonlukla ilişkileri yoktur.
* Sonra ne oldu da Bektaşilik Osmanlı'nın gözünden
düştü?
Şah Kalender isyanında Kızılbaşlara, Bektaşiler yardım
ediyorlardı. Yavuz'dan sonra Bektaşilere kötü bakıldı. Bektaşi
tekkelerine yardım kesildi. Osmanlılar için Şiilik problemi
değildi. Problem İran'la ilişkilerdi. Kızılbaşlara yardım
etmeleriydi. Ne zaman ki İran yardımı kesti, ayaklanmalar sosyal
oldu. 17. asırdaki isyanların nedeni ekonomikti, yoksulluktu.
* Günümüzde ise Şiiliğin etkisine Aleviler değil,
İslamcılar girdi.
Alevi İslamcı olamaz. Aleviler ne kadar insan kırıldığını
unutmuyor, her alevinin aklındadır. Bir gecede 40 bin insan
kırdı Yavuz. Kırılacak insanların listeleri yapıldı. Hangi
köyden hangi aile vb. Aleviler bunu unutamaz. Türkiye'deki
Sünniler İslamcılık açısından etkilendiler. Sünni İslam İran
Şiiliği'ne daha yakın. Rejimi ele geçirmek, iktidara gelmek
yakın bir nokta. Alevilerde böyle bir durum yok.
*İslam'da reform tartışması var.
Herşeyin reforma ihtiyacı var. Zamana uymak lazım. İslamiyet'te
reform hareketi vardı. İran'da Bab hareketi gibi. Bahailer
İslam'ı reform etmek hareketiydi. Ama bu politikaya alet oldu.
En büyük merkezleri İsrail'de.
*Aleviliği İslam'ın reforme edilmiş bir şekli olarak
görebilir miyiz?
Ortodoks İslam'a karşı yenilik var Alevilikte. Batiniliğe
dayanıyor. Olumlu unsurları alarak, yorumlayarak ileriye
gidiyor.
Alevilik İslam çerçevesindedir. Sünniliğe ve şeriatçılığa karşı
bir tepkidir.
İslamlaşma hareketi karşısında, şeriata karşı bir duvardır
Alevilik.
Alevilik bir sentezdir. Eski türk geleneklerinden, Şamanizmden,
Manikeizmden alan bir sentez. Bu sentez içinde, Sufi ve Oniki
İmam temelli, Ali'nin Tanrısallığı görüşünün de katıldığı, ruh
göçüne inanç, Hurufiliğin kabalistik(Tevrat gelenekli)
öğretileri, Ahilik, Hızır adı altında bazı azizlerin
kutsanışının arkasındaki Balkanlar'daki Hrıstiyanlık etkisi
vardır. Yine, Yezidilerin bazı inançları, eski Türk
geleneklerinin etkileri olarak kadınların merasimlere katılması,
içkiye hoşgörü; Turnaya verilen önem, Güneş'in doğuşunda doğuya
dönüp Ali'ye niyaz etme şeklindeki eski bir Güneş inanışı, bütün
bunlar senkretik, bağdaştırmacı bir inanç karışımı, sentezidir.
İnsanı merkeze koyan bir öğretiye dönüşüyor.
*Tarikatların rolünü nasıl görüyor sunuz?
Nurculuk herhalde tehlikeli, o din değil artık politika.
Nakşilik de öyle. Bir seferinde İran Azerbaycanı'ndaydım. Orda
Kırklar diye bir grup var. Şah ismaili hala Tanrılaştırıyorlar.
Bir gün onların bir zikir törenine girdim. Ali'ye Allah
diyorlar. Onlar gibi sallandım. Kalktığım zaman kendimi o kadar
iyi hissettim ki, sanki uyuşturucu almışım gibi. Bıraktığınız
zaman sizde fiziki bir tesir yapıyor. Sıgarayı bırakmak gibi. O
zaman anladım ki tarikatlar çok tehlikeli.
*Çok rahatladığınızı söylemenizden sonra, "tarikatlar
iyidir" demenizi bekliyordum.
Size sevinç veriyor, fiziken rahatlatıyor. Birdenbire sarhoş
oluyorsunuz. Tarikat nedir? Haşhaş içmekle aynı şey. Droge olmak
gibi. Zikirler, sallanmalar, saatlerce aynı şeyi söylüyorsunuz..
*Tasavvuf dini yumuşatmıyor mu? O da tarikatlarda
yaşamıyor mu?
Tasavvuf bir felsefedir. Bir felsefe kendisini böyle gösterirse,
ilkel bir biçimde, tehlikeli olabilir. Küçük yaştakiler zikire
götürülmemeli. Ortodoks dininde de aynı zikirleri yapanlar var.
Bu biçim hareketler hangi dinde olursa olsun tehlikeli olabilir.
Alevilikte yok böyle bir şey. Mevlevilikte bunu gördüm ama onun
artistik kültürel bir yanı var.
İrene Melikoff kimdir?
1917 yılında Ekim devrimi başladığı gece, Petrograd'da doğan
İrene Melikoff'un babası Bakülü bir Türk, annesi Rustu.
Petrolcülük işleriyle uğraşan ailesi Ekim Devrimi olunca
Finlandiya'ya kaçar. Oradan Fransa'ya giderek Paris'e
yerleşirler. Melikoff babasının kütüphanesinde 14 yaşındayken
Hafız Divanı'nı, Ömer Hayyam'ı ve Sadi Şirazi'yi okur. Sorbon
Üniversitesi'nde önce İngiliz edebiyatını bitirir. Daha sonra
ise Şark dillerine ve Türkolojiye devam eder. Fars dili ve
edebiyatını öğrenir. Safaviler üzerine çalışır. Prof. Adnan
Adıvar'ın öğrencisi olur. Ünlü İslam araştırmacısı Louis
Massignon onu Sufiliği araştırmaya yöneltir. Fuat Köprülü ve
Ömer Lütfi Barkan'la yakın ilişki içinde olur. Türk destanları
üzerine çalışan Melikoff mistisizmi öğrenmek isterken Alevilikle
karşılaşır. Çalışmalarını Alevilik üzerine yoğunlaştırır.
Türkoloji'ye katkısı 1968 yılında Strasbourg Türk Etüdleri
Enstitüsü direktörü olmasıyla hız kazanır. 1970 yılından beri
yayınlanan önemli bir Türkoloji dergisi olan Turcica'nın da
kurucusu olur. Ünlü matematikçi Salih Zeki'nin oğluyla evlenen
Melikof bir süre de Türkiye'de yaşar. Türkçe'de Cem
Yayınları'ndan "Uyur İdik Uyardılar" kitabı yayınlanan ve
yakında Çağdaş Yayınları'ndan "Efsaneden Gerçekliğe Hacı Bektaş"
isimli bir kitabı daha yayınlanacak olan İrene Melikoff ile
arkadaşımız Naki Özkan konuştu.
.............................
Kaynak: www.milliyet.com.tr/1998/05/27/entel/ent.html |