“Kılıcından Kızılbaş kanı damlayan” Yavuz...
Yavuz Sultan Selim’le birlikte Osmanlı egemenliği altındaki
Anadolu’da yaşayan Kızılbaş- Aleviler için, günümüze değin gelen
karanlık bir döneme girilmiştir. Bu tarihe kadar Aleviler
kaynaklarda yer alan bilgilere göre Anadolu’da nüfusun en az
yarısını teşkil ediyordu. Sünni İslam’ın Halifelikle birlikte
“resmî din” hâline gelmesi, insanların
Sünniliğe geçmelerine neden oldu. İnançlarını terk etmeyenler
ise, kırsal, dağlık bölgelere çekilerek yaşamlarını ve
inançlarını devletin egemenlik kuramadığı bu bölgelerde korumaya
çalıştılar.
Türkmen ve Kürt Alevilerinin daha çok kırsal kesimlerde yaşıyor
olmalarının sebeb-i hikmeti budur...
Yavuz Selim’in padişah olma serüvenini burada anlatmayacağım.
Klasik bir şehzadeler savaşının sonucudur ve özeti, en hırslı,
acımasız olanın tahta oturmasıdır.
Nereden çıktı bu “40 bin Alevi öldürüldü”?
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “tarihçilerin kutbu”
olarak nitelendirilen, uzmanlık alanı ömrünü adadığı Osmanlı
tarihini incelemek olan ve Osmanlı tarihinin belgeleriyle
incelenmeden, kanunname ve arşivi okunmadan doğru
anlaşılamayacağını savunan bir tarihçidir.
Konuyla ilgili verdiği bilgiler şöyle:
“Yavuz Sultan Selim, şehzadeler gailesini iki senede bertaraf
ettikten sonra İran seferine hazırlanıyordu; fakat Şah İsmail’in
Anadolu’da el altından yaptığı tahrikatiyle Osmanlı idaresinde
bulunan kızılbaşlar o tarafa meyletmişlerdi ve bunu şah kulu
hadisesi göstermişti. Bundan dolayı Şah İsmail ile yapılacak
harpte memleket içinde yer yer Alevi isyanlarıyla devletin
başına büyük bir gaile çıkması durumu pek ziyade tehlikeye
düşürebilirdi; bunun için Anadolu’daki beylerbeyliği ve
sancakbeylerine verilen emirler üzerine bunlar araştırılarak Şah
İsmail’e taraftar olan ve ayaklanmak ihtimalleri bulunanların
bir defteri yapılmış bu suretle nazarratları dokunacak olan kırk
bin kişi haps ve idam ettirilmiştir.” (İsmail Hakkı
Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, c. 2, sf. 257-258)
Aynı yerde 2 No’lu dipnotta da aynı bilgi yineleniyor: “Bundan
akdem padişah Anadolu’da aram eden kızılbaşları teftiş için
hükkam-ı memalike hükümler gönderip yedi yaşından yetmiş yaşına
varınca kızılbaş olduğu sabit olanların isimlerini deftere kayıt
ile kendisine gönderilmesini emretmişti. Padişahın emri ile kırk
bin kişi tevkif olunarak kimi katledilmiş ve kimisi hapis
olunmuştur.”
“Türk dostu” olmakla nam yapmış Fransız tarihçi
Alphonse de Lamartine de aynı bilgiyi teyit
ediyor:
“Sultan Selim casusları aracılığı ile Anadolu ve Rumeli’nin
bütün köy, kasaba ve aşiretlerinde yaşayan Alevilerin
listelerini hazırlattı. Bu listelerde yedi yaşından ihtiyarlara
kadar kırk bin kişinin adı yazılmıştı. Bursa sarayından verilen
bir işaret üzerine bu kırk bin kurban milli inanç adı altında
acımasızca boğazlandı. Bu kıyımın yarattığı dehşet havası, buna
benzer olaylar İtalya, İspanya ve Fransa’da da oluyor
gerekçesiyle Osmanlı tarihçileri tarafından önemsenmedi.” (Alphonse
de Lamartine, Osmanlı Tarihi, c. 1, sf.370)
Bu da bir başka İslam tarihçisinin anlatımı:
“... İbn-i Kemal gibi bir âlimden de gerekli fetvayı aldıktan
sonra, Anadolu’yu kasıp kavuran ve Kızılbaş adı altında her
yerde Osmanlı Devleti’ne karşı kıyam eden bu insanların teftiş
ve tahkik olunarak, uslanmayanlarının kati edilmelerini ve
uslanması muhtemel olanlarının ise haps edilmelerini
emretmiştir. Bunların sayıları bazı tarihçilere göre yaklaşık
40.000 kişidir ve bunlardan ne kadarının öldürüldüğü de kesin
belli değildir. Ancak bu isyancı grupların bastırılmaması
halinde, Şah İsmail’in üzerine gitmenin tamamen yararsız olduğu
da gün gibi ortadadır. Olayı inceleyen Uzunçarşılı,
Kızılbaşların ne kadar insan öldürdüğüne dair binleri bulan
rakamlar verdikten sonra, Yavuz’un başka çaresi yoktu
demektedir.” (Prof. Dr. Ahmet Akgündüz,
Bilinmeyen Osmanlı, Akt. www.sorularlaislamiyet.org)
“Kızılbaşları nice defa perişan eyledi...”
Bu da Yavuz’un tarihçilerinden Hoca Saadettin Efendi’nin
anlatımı:
“Bundan önce ayağı uğurlu padişah Rum diyarında yerleşmiş
bulunan Kızılbaş tutkunlarını ve Alevi tavşanlarını araştırmak
için ülke yöneticilerine uyulması gerekli buyruklar gönderip,
yediden yetmişe varınca ol yaramazlardan ne idüğü saptanan
eşkıyanın adları defter olunup, mutlu kapıya bildirilmelerine
Ferman-ı Hümayun çıkmıştı. Cihanda geçerli bu buyruk gereğince
yöneticilerin araştırma ve taramalarıyla sayıları kırk bini
bulan bunların kimi ortadan kaldırılıp, kimi de hapse
attırıldı.” (H. Saadettin Efendi, Tacüt
Tevarih, C. IV, s. 176)
Bilerek Alevi tarihçilerini kaynak göstermiyorum ve bu kadarı
herhalde “nereden çıktı bu 40 bin Alevinin katledilmesi”
sorusunun yanıtı olmaya yeter diye düşünüyorum...
Solakzade Mehmet Handemi Efendi’nin Yavuz Selim’in
Anadolu’daki eylemlerini övdüğü şu satırları da naklederek:
“Bundan başka kan damlayan kılıcının başı, Kızılbaş kalabalığını
nice defa perişan eyledi.” (Mehmet Hemdami Çelebi,
Solakzade Tarihi, c.1 s.438, Kültür Bakanlığı Yay. 1989)
Söz konusu olan Aleviler olunca...
“40 bin Alevi öldürüldü” gerçeği, Alevilerin
“uydurduğu” bir şey değildir pek sayın
“yandaş” kalemler... Alevilerin hafızasında canlı kalan
bir tarihtir sözkonusu olan. Bununla ilgili illa bir tarih
tartışması olacaksa, bu sayının aslında daha fazla olduğu
üzerine olmalıydı...
Alevilerin hafızasında bu kanlı ve acılı tarihin canlı
kalmasının bir nedeni aynı acıları Cumhuriyet döneminde de
yaşamaları ise, bir nedeni de söz Türkiye’nin Alevi gerçeğine
gelince dilleri tutulan, kalemleri yazmayan ve vicdanları
körelenlerdir...
Ayıptır. Yazıktır. Günahtır...
Cafer Solgun
01.06.2013
Kaynak:Taraf
|