Ekonomik Kriz ve
Latin Amerika’daki Devrimci Yükseliş
Al Jazira TV'nin Venezuella
Devlet Başkanı Hugo Chavez ile bir röportajı
G-15 hareketini gündemin dışında tutmaya
çalışıyorlar
"Üçüncü Yol Yok. Tek Yol Sosyalizm"
Latin Amerika’da Köylü
Hareketleri
Latin Amerika’dan Türkiye’ye ‘Ulusal
Sol’
Latin Amerika Üzerine Bir
Değerlendirme
Venezüella'da Yoksulluk Parası
ve Militarizm!
Chavez Kuyrukçuluğu
Değişik görüşler açısından
okumaya değer, diye düşündüm(indymedia.org'dan alıntıdır)
Devrimin Yüzü: "Che"
Che Guevara
belgeseli(film)
Latin Amerika ve
sosyal-liberalizmin sonu
|
Latin Amerika'da devrim |
Latin
Amerika’dan Türkiye’ye ‘Ulusal Sol’
Latin Amerika’daki ABD karşıtı
‘ulusalcı sol cephe’ iyice genişledi. Son olarak Şili
seçimlerini, diktatör Pinochet döneminde işkenceden ölen Allende
yanlısı bir generalin kızı olan Bachelet’in kazanmasıyla,
bölgedeki ‘ulusalcı’ ve ‘solcu’ ülkelerin sayısı altıya ulaştı.
Venezüella, Brezilya, Arjantin, Uruguay, Bolivya ve Şili.. Bu
ülkelerde hükümetler, ‘neoliberal zinciri kırmak ve yoksulluğa
son vermek’ iddiasıyla işbaşına geldiler.
Bu, aslında beklenmedik bir gelişme değil. ABD’nin öncülüğündeki
neoliberal dünya düzeni, giderek yoksullaşan geniş halk
kitlelerinin öfkesini topluyor. Sağlık ve eğitim olanaklarından
bile sadece parası olanların yararlandığı bu acımasız düzen,
başta Latin Amerika olmak üzere dünya halklarını ‘ulusalcı sol
çizgiye’ çekiyor.
***
‘Ulusalcı sol hareketlerin’ öncülüğünü, Latin Amerika özelinde
ve dünya genelinde Venezüella yapıyor.
Bu ülkede 1998 yılında devlet başkanlığına seçilen Hugo Chavez,
ülkenin petrol gelirlerini halka yönelterek Venezüella’yı örnek
bir ülke haline getirdi. Bu da, öncelikle bölge halklarını
etkiledi. ‘Ulusalcı sol hareketler’ peş peşe seçim zaferleri
kazanmaya başladı. Böylece, 1823 Monroe Doktrini ile ABD’nin
‘arka bahçesi’ kabul edilen Latin Amerika’nın bu durumu da
değişti.
Anımsanacaktır, kısa bir süre öncesine kadar, Latin Amerika’da
sol eğilimli hükümetler, darbeyle veya doğrudan ABD
müdahalesiyle devrilirlerdi. 1954’te Guatemala’nın seçilmiş
başkanını, 1965’te Dominik’in seçilmiş hükümetini ABD
devirmişti. ABD, 1964’te Brezilya’da seçilmiş devlet başkanı ile
1973’te Şili’de Allende’yi deviren darbelere de tam destek
vermişti. Ayrıca, 1984’te Nikaragua’da demokratik yolla iktidara
gelen Sandinistler’e karşı altı yıl süreyle iç savaşı körükleyen
de ABD olmuştu.
ABD bunu Venezüella’da da denedi. 2002’de Chavez’e karşı petrol
tekelleri, kilise, kimi işçi sendikaları ve basının girişimiyle
başlayan darbe amaçlı genel grev, halk sokaklara dökülünce
başarılı olmadı. Ardından Chavez, 2004 seçimlerinde oyların
yüzde 60’ından fazlasını olarak yeniden seçildi.
***
Chavez’in ekonomik ve siyasal alandaki başarısı gerçekten
etkileyici.
1999 referandumuyla Anayasa değiştirilerek petrol kaynakları
üzerinde kamunun etkisi arttırıldı. Böylece, son derece bozuk
olan gelir dağılımının düzeltilmesine dönük sosyal politikalar
uygulamaya koyuldu. 2001’de, petrole bağımlı kalmayan kapsamlı
bir ekonomik çeşitlilik programı başlatıldı. Yoksul köylülere
yılda 600 bin hektar tarım arazisinin verildiği toprak reformu
uygulamasıyla hem tarımsal üretim canlandı hem de yoksulluğun
beli kırıldı. 2004’te bu politikalarıyla büyüme hızını yüzde
17,3 düzeyine çıkaran Venezüella, enflasyonu yavaşlattığı gibi,
dış borçlarını kolaylıkla ödeyebilir hale geldi.
Brezilya ve Arjantin’in de IMF’ye borçlarını zamanından önce
ödemeleri, ‘ulusalcı sol politikaların’ başarısının sadece
Venezüella’ya özgü olmadığını ortaya koydu.
Chavez’in bir başarısı da, Venezüella’da demokrasinin
sınırlarını genişletmesi oldu. Örneğin, ABD ve uluslararası
tekellerin çıkarlarını sahiplenen basını yasaklamak yoluna
gitmedi. Bunun yerine, tüm bölgeye seslenecek alternatif radyo
ve televizyon kanallarını açtı.
Bu yolla bölge ülkelerinin ilgi odağı haline gelirken, ABD’nin
Massachusetts Eyaleti yetkilileriyle düşük gelirli
Amerikalıların ısınmada kullanabilecekleri yakıtın temini için
imzaladığı anlaşmayla bu ülkedeki yoksulların da sempatisini
kazanmayı başardı.
***
Latin Amerika’da yeni bir tarihi dalga olarak yükselen ‘ulusalcı
sol hareket’ Türkiye için özellikle önemlidir.
Latin Amerika’da yabancı tekelleri kamulaştırarak eşitlik ve
özgürlük mücadelesi veren ‘ulusalcı sol mücadele’ Bolivarcılık
temeline oturmaktadır. 19. yüzyılın başında Latin Amerika
ülkelerinin İspanyol sömürge yönetiminden bağımsızlıklarını
kazanmalarına önderlik eden Simon Bolivar, bölgede merkez solun
ve çok sayıdaki Marksist örgütün ulusalcı kimliğidir. Türkiye’de
ise ‘ulusalcı solun kökleri’ Kemalizm’e dayanmaktadır. ‘Sol
evrenseldir, ulusal olamaz’ özetindeki klişelerle bu dalganın
önünde durulamaz.
Uluç Gürkan(31/1/2006)
Kaynak: stargazete.com/index.asp?haberID=85651
|
|