Ekonomik Kriz ve
Latin Amerika’daki Devrimci Yükseliş
Al Jazira TV'nin Venezuella
Devlet Başkanı Hugo Chavez ile bir röportajı
G-15 hareketini gündemin dışında tutmaya
çalışıyorlar
"Üçüncü Yol Yok. Tek Yol Sosyalizm"
Latin Amerika’da Köylü
Hareketleri
Latin Amerika’dan Türkiye’ye ‘Ulusal
Sol’
Latin Amerika Üzerine Bir
Değerlendirme
Venezüella'da Yoksulluk Parası
ve Militarizm!
Chavez Kuyrukçuluğu
Değişik görüşler açısından
okumaya değer, diye düşündüm(indymedia.org'dan alıntıdır)
Devrimin Yüzü: "Che"
Che Guevara
belgeseli(film)
Latin Amerika ve
sosyal-liberalizmin sonu
|
Latin Amerika'da devrim |
Devrimin Yüzü: "Che"
Bugünün eşitsizlik
ve haksızlık dünyasının karşısına, göğsünde "Che"nin ölümsüz
suretiyle çıkan bir genç 20. yüzyılın son büyük devrimci
dalgasıyla özdeşleşen insanın hatırasının kendisini 21. yüzyılın
gelmekte olan ilk büyük devrimci dalgasına bağladığını, bilmese
de hissediyor… "Che" devrimin yüzü, gençler bu yüzü seviyor!
Aradan kırk bir yıl geçti. Ernesto "Che" Guevara'yı Bolivya'nın
Santa Cruz ilinin, La Higuera kasabasındaki
ilkokulda kurşuna dizdirenler, geriye bir kırıntısı bile
kalmasın diye ölüsünü gizli bir mezara gömseler, onun ayak
izlerini takip edeceklere ibret olsun diye 1960'lar sonu
dünyasına, morgdaki görüntülerini yaysalar da, tarih başka türlü
tecelli etti işte…
ABD'den Arjantin'e göç etmiş bir aileden gelen, Latin Amerika'yı
baştan başa kat edip, Guatemala'da ABD işgaline karşı koyan
devrimcilerin arasına karışan, Meksika'da Kübalı devrimcilere
katılıp, 30 yaşında Sierra Maestra'da commandante, 32 yaşında
Havana'da İktisat Bakanı olan, 39 yaşında Bolivya'da bir gerilla
foco lideri olarak ölürken katillerine "Ateş et korkak, yalnızca
bir insan vuracaksın" diye meydan okuyan Buenos Aires'li bu
hekimi, 1960'lar sonu gençliği ve devrimci aydınları yaşamayı ve
ölmeyi anlamlı kılabilecek bir hayat tarzı arayışlarının en
parlak modeli olabildiği için bağrına bastı. O, çağının
statükoyu reddeden bütün aydınları ve gençliği için gerçekleşmiş
bütün devrimlerin donduğu, devrimci kahramanların devlet
adamlarına dönüştüğü bir tarihsel dönemde, başarılmış bir
devrimden sonra devrimci kalmanın bir imkânının hâlâ var
olduğunu kanıtlayan canlı bir örnek olduğu için de devrimciliğin
çağdaş ahlaki modeliydi.
Uluslararası devrim
"Che"'nin kendi çağının devrimcileri için önemi yalnızca bu
yüksek insani ve entelektüel niteliklerinde değil, iki kutuplu
"detant" –"Soğuk Barış"- statükosunda "emperyalist dünya
sistemi"ne karşı dünya çapında bir devrim hedefini yükselten
biricik anlamlı çağrının da sahibi olmasındaydı.
16 Nisan 1967'de OSPAAAL (Asya Afrika ve Latin Amerika Halkları
Dayanışma Örgütü) yayın organı Tricontinental (Üç Kıta)
dergisinde yayınlanan mesajında "Che" önerisini ana hatlarıyla
şöyle özetlemişti:
"En sağlam kalesi olan ABD tarafından uygulanan baskıyı silahlı
mücadeleyle ortadan kaldırarak emperyalizmin topyekûn
çökertilmesi!"
Bu stratejik hedefin "taktik" ana halkası ise şuydu:
"Halkların teker teker ya da gruplar halinde tedricen
kurtarılmasını sağlamak", "düşmanı bütün ikmal üslerinden, yani
kendisine bağımlı topraklardan yoksun bırakarak kendi
topraklarından uzakta zorlu bir savaşa sürüklemek".
"Che", "bir dünya sistemi olduğundan ötürü", "kapitalizmin son
aşaması olan emperyalizmin dünya ölçeğindeki bir kapışma ile
yenilmesi gerektiği"ni ileri sürerken de 1930'lardan beri dünya
komünist hareketinin gündeminden kaldırılmış olan, "her yerel
devrime uluslararası ölçekte bir devrimci sürecin bir parçası
olarak yaklaşma" ilkesini ihya ediyor ve devrimcileri 1917 Ekim
Devrimi'nden bu yana ilk kez sosyalist devrimin uluslararası
niteliği üzerine yeniden düşünmeye çağırıyordu.
Kesintisiz devrim
Öte yandan "Che" kendi çağında neredeyse bir tür "komünist"
dogma halini almış olan "aşamalı devrim" –önce milli ve
demokratik, sonra sosyalist"- şablonuna karşılık Marksist
geleneğin 1848 devrimlerinden çıkarken kurduğu "kesintisiz
devrim" yaklaşımını da ihya ediyordu. Geleneksel Komünist
partilerin (KP) "demokratik" ve "antiemperyalist" ittifaklar
dolayımıyla, "milli burjuvazilerin desteğini alarak önce
demokratik bir devrim gerçekleştirme, daha sonra sosyalizme
yönelme stratejilerine "Che" şöyle karşılık vermişti
Tricontinental'e mesajında:
"…Yerel burjuvaziler emperyalizme karşı koyacak güçlerini –eğer
hiç var olmuşsa- bütünüyle tüketmişlerdir… Yapılacak başka bir
şey yok, ya sosyalist devrim [yapacağız] ya da bir devrim
karikatürü…"
Bu çağrının peşinden giden yüz binlerce insanın çabaları
emperyalizmi "bir dünya sistemi" olmaktan çıkarmaya yetmedi.
1970'ler ve 80'ler bazı kısmi zaferlere karşın "Che"nin yolunu
izleyenleri program hedeflerine ulaştırmadı. Aralarında
arkadaşlarımızın, Türkiyeli devrimcilerin de olduğu farklı
halklardan pek çok devrimci İran'da, Filistin'de, Oman'da, Sri
Lanka'da, Bolivya'da Venezüalla'da, Uruguay'da, Paraguay'da,
İspanya'da, Bask'ta, dünyanın bütün kıtalarında Ariel Dorfman'ın
deyimiyle "kendilerini bekleyen kurşunlar"la, darağaçlarıyla
buluştular, işkencehanelerde, sorgu merkezlerinde azap çektiler,
ceza evlerinde uzun esaret yılları geçirdiler… Her yerde
Amerikan harp doktrinleriyle yetişmiş generallerin çizmeleri,
genç kadın ve erkek devrimcilerin, emekçilerin, yoksulların
bedenleri üzerinde tepindi…
Ama tarihin cilvesine bakın: 41 yıl sonra yalnızca
Bolivya'dakiler değil, Arjantin'dekiler, Şili'dekiler,
Brezilya'dakiler, Venezüella'dakiler, Uruguay'dakiler,
Paraguay'dakiler, Peru'dakiler ve diğerleri, Latin Amerika'nın,
Akdeniz'in, Asya'nın bütün askeri diktatörleri ve oligarkları da
gittiler- cehenneme ya da hapisaneye… Vallegrande morgunda
"Che"'nin cansız bedeni başında onu delik deşik eden mermilerin
izlerini parmağıyla gösteren Bolivyalı subayların esamisi
okunmuyor artık ama "Che" şimdi her yerde, Alberto Korda'nın
1960'ta çektiği bereli fotoğrafı her yerden bize bakıyor…
Dünyanın bütün ülkelerinde, bu arada Türkiye'de de, "Che"
tişörtlerin bağrında, anahtarlık ve takıların ucunda, sigara
paketlerinde, "içerseniz ölürsünüz" uyarısının yanı başında,
içki şişelerinin etiketlerinde, video-kliplerde, posterlerde,
resim-heykel sergilerinde, fotoğraf yıllıklarında, çorap, kemer,
diş fırçası, terlik ve akla gelecek ya da gelemeyecek her tür
ticari nesnenin bir yerinde, onu görebilirsiniz, görebiliriz…
Ariel Dorfman, TIME dergisinin 20. yüzyılın en önemli yüz insanı
arasında gösterdiği "Che" Guevara için yazdığı makalede bu
paradoksal ve ironik durumu şöyle açıklıyordu:
"Boylu boyunca bir siniklik, çıkar ve çılgın tüketim dünyasına
gömülmüş oldukları için asla onun ayak izlerini takip etmeyecek
olanların gözünde hiçbir şey 'Che'nin maddi refaha ve gündelik
arzulara sırt çevirişi kadar hoş olamaz. 'Che'yi bu kadar çekici
kılanın, onun bize bu kadar uzak, onun hayatını tekrar etmenin
imkânsızlığının bu kadar aşikâr oluşu olduğunu söyleyebiliriz."
Gene de dünyanın her yerinde kadın/erkek yüz binlerce
milyonlarca gencin başka herhangi bir popüler politik ikonu
değil de "Che"yi göğüslerinin orta yerine yerleştirmelerinde,
özentiden, stereotip düşkünlüüğünden, "Che"nin artık zararsız
bir imge haline geldiği bilgisinin sağladığı güvenden başka bir
şey arayamaz mıyız?
Neden, örneğin, ABD'de yüzbinlerce genç tişörtlerinde J(ohn)
F(itzgerald) K(ennedy), ya da George Washington imgesiyle
dolaşmıyor, neden örneğin hiçbir faşistin, hiçbir liberalin
imgesini kendisiyle bağlamak için en ufak bir arzu duymuyor
dünyanın hiçbir yerinde hiçbir genç insan; neden liberal
hediyelik eşya imalatçıları, liberal bir kahramanın (öyle biri
varsa eğer) anahtarlıkların ucundan bize bakmaları için yardımcı
olmuyorlar? Neden "Che"den başkası para etmiyor acaba?
Belki de tılsım başka bir yerdedir!
1968'de, eski kuşaklar, "Che"nin çağrısına kulak kabartanlara
dünya ölçeğindeki büyük güç analizlerinden dem vurur, bu güç
analizleri her bir ülkede yalnızca sınırlı bir reform imkanına
işaret ettiği halde, silahlı mücadeleye girişmenin taktik
yanlışlıkları üzerine diskur çekerlerdi. Büyük olasılıkla,
"mümkün olan"ın sınırları bu güç analizleriyle çiziliyordu.
"Che"nin kahramanca ölümü bu sınırların aşılamazlığının somut
bir göstergesiydi onlara göre. Öyleyse, niçin 1968'de bir
devrimin hâlâ mümkün olduğuna inanan milyonlarca insan "Che Si!"
diyerek bu "yanlış"a onay vermiş olabilirlerdi.
"Che"nin ölümü, dünyayı değiştirmede bireysel insan iradesinin
olanaklarının sınırlarına olduğu kadar, bunun içerdiği
potansiyellerin çokluğu ve sınır tanımazlığına da işaret ederek,
"nesnel" denilen toplumsal süreçlerin "bireysel öznellikler"in
organik bir toplamı olduğunu bir kere daha düşünmemize ve bir
devrimi istemenin onu başarmaya yetmediğini, ama ancak bir
devrimi hakikaten istemenin ve onun için bu dünyadaki bütün
çıkarlardan vazgeçebilmenin onun yegâne öznel imkanı
olabileceğini somut olarak kavramamıza hizmet ettiği için, kendi
çağının en parlak insanlarını bu örneği hayatlarının ilkesi
kılmalarına yol açtı. Bu, "Che"nin "emperyalizmi topyekün
çökertme" stratejisinde kazandığı en büyük zafer oldu. İnsanları
mantıksal bir "yanlış"a tarihsel bir onay vermeye yönelten, bu
zaferi kutlama arzusuydu da.
"Che"nin imgesiyle kendi varlıkları arasında bir ilişki kuran
genç insanların onun mücadelesinin anlamını
gerçekten kavradıklarını ya da bunu devrimler tarihinin içinde
okumayı başardıklarını düşünmek çok iyimserlik olurdu. Ama
onların "Che"nin hakikatinden tamamen habersiz olduğunu düşünmek
için de insanlıktan umudu kesmiş olmak gerekir doğrusu. Bu
sınırsız tüketim, marka düşkünlüğü, piyasa idolleriyle örtülü,
eşitsizlik ve haksızlık dünyasının karşısına bir sportif eşya
firmasının, ya da bir pop ikonun imgesiyle değil, göğsünde
"Che"nin ölümsüz suretiyle çıkan bir genç bu dünyaya itiraz
ettiğini dile getirmenin en dolaysız, en az dolambaçlı
göstergesine başvuruyor. 20. yüzyılın son büyük devrimci
dalgasıyla özdeşleşen insanın hatırasının onu 21. yüzyılın
gelmekte olan ilk büyük devrimci dalgasına bağladığını, bilmese
de hissediyor… "Che" devrimin yüzü, onlar bu yüzü seviyor! (EK)
Kaynak: Radikal2 - İstanbul
12 Ekim 2008,
|
|