Konuyla ilgili
yazılar
Gülen bugüne nasıl geldi?
Gülen tarihi
Vaaz ve kasetleriyle
Bir vaaz örneğini
seyredebilirsiniz
Uzun vaadeli
Gülen ve CİA
Türkmenistan çıkartması
Nurettin Veren çatlağı
Gülen ve Nazlı Ilıcak'tan yanıt
Son kitaplarından biri acaba Gülen'in mi
Fethullah Gülen ve medya atağı
Eleştiri sınırlarını
aşıp kampanyaya çevirdiler
Takke Düştü
Kocamı Fethullahçılara
kaptırdım
New York sokakları('Kocamı
Fethullahçılara kaptırdım'a Fethullahçı yanıtı)
 |
Fethullah Gülen'in 'gizli'
tarihi
TOLGA ÇELİK
NTV MAG Ekim 2000, Sayfa 58-61
BİR ZAMANLAR NUR TALEBESİYDİ
Ankara DGM tarafından hakkında gıyabi
tutuklama kararı verilmesi, bu kararın İstanbul'da kaldırılması
ve buna Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu'nun sert tepki göstermesi
Fethullah Gülen'i yeniden gündeme oturttu. Son yıllarda
okulları, 'ışık evleri', siyaset ve medya dünyasıyla olan
ilişkileriyle tanınan Gülen'in uzun yolculuğu Nur tarikatıyla
başladı. Said Nursi 23 Mart 1960'ta Şanlıurfa'da yaşamını
yitirince, tarikatı, "Bundan sonra ne olacak?" kaygısına
düştüler. Nurcuların bir kesimi, cemaatin başına bir kişinin
seçilmesini isterken, bir kesimi de Said Nursi'nin en
yakınlarından oluşan bir 'İstişare Heyeti'nin kurulmasını ve bu
'Ağabeyler Konseyi'nin hareketi yönlendirmesini uygun görüyordu.
Bazıları ise siyasi bir teşkilat kurmayı, bazıları da devlete
başkaldırıp silahlı mücadele verilmesini önerdi.
Tahiri
Mutlu, Mustafa Sungur, Ceylan Çalışkan, Hüsnü Yeğin, Bayram
Yüksel, Mehmet Fırıncı gibi 'Nur cemaatinin ağabeyleri',
içlerinde 'en cevval ve en fedakar' gördükleri Zübeyir
Gündüzalp'i bu hareketin başına seçtiler. Kendileri de, Zübeyir
Gündüzalp'in altında bir istişare heyeti oluşturdular. Zübeyir
Gündüzalp'in lider seçilmesi, cemaatin içindeki tartışmaları
bitirmedi.
Fethullah Gülen, Said
Nursi'nin ölümünden sonra Nurcularla temasa geçti, ancak
Nurcu olduğunu hiçbir zaman açıkça söylemedi. Ağlayarak
verdiği vaazlarında Said Nursi'nin adını hiç kullanmadı.
Yıldızı 70'li yıllarda MSP ile birlikte parladı. |
Nursi'nin sağlığında başlayan 'Yazıcılar-Okuyucular' bölünmesi
bu kez açıkça ortaya çıktı. Said Nursi'nin ölümünden ve 27 Mayıs
ihtilalinin gerçekleşmesinden sonra bu karışıklık daha da
büyüdü.
'Yazıcılar', Hüsrev Altınbaşak önderliğinde ayrı bir grup haline
dönüştü. Altınbaşak, Tahiri, Hulusi Bey, Demirel'in de akrabası
olan İslamköylü Hafız Ali, Mübarek Mustafa, Santral Sabri
gibiler 1930 ve 1940'larda, Said Nursi'nin yazmış olduğu
risaleleri bizzat el yazısıyla kaleme alarak çoğaltmışlardı. Bu
yazma ve yazarak çoğaltma işini yapanlar Nurcular arasında
'Yazıcılar' diye anıldılar. Zübeyir Gündüzalp, Ceylan Çalışkan,
Mustafa Sungur, Bayram Yüksel, Mehmet Fırıncı, Mehmet Emin
Birinci ve Bekir Berk gibi isimler ise ikinci kuşaktan
Nurculardı. Cemaate sonradan katılmışlardı. Bu ekip, Nursi'nin
eserlerini Latin harfleriyle kitap halinde basıyordu. Bu nedenle
onların adı 'Okuyucular'a çıkmıştı.
Bir başka lider adayı Mehmet Kayalar, etrafındakileri
silahlandırma çabası gösteriyordu. O, 'okumakla-yazmakla' değil,
'silahla' Nurculuğun yaygınlaşacağı inancındaydı. Mehmet Kayalar
gibi düşünen bir başka isim de Elazığ'dan Müslüm Gündüz'dü.
Gündüz'ün Kayseri tarafında yandaşlarıyla atış talimleri yapacak
kadar işi ileri götürdüğü söyleniyordu. Bir başka aday
Ankara'dan Said Özdemir'di. Nurcular için önemli bir 'ağabey'
olan Said Özdemir, cemaat içinde oldukça etkili bir isimdi. Daha
sonra Nurculuğun 'Tenvir' kolunu oluşturacak olan Said
Özdemir'in Ankara'da adamlarıyla silahlı dolaştığı söylentisi de
yaygındı.
O dönemde bir lider adayı daha gizli hazırlıklar içindeydi:
Erzurumlu bir vaiz olan Fethullah Gülen. Nurculuğun Erzurum'da
en etkili ismi Mehmet Kırkıncı Hoca, Osman Demirci Hoca (AP'nin
Nurcu milletvekili) ve Muzaffer Aslan sayesinde cemaatle tanıştı
ve onlara katılmak istedi.
1963-66 yılları arasında Edirne ve Kırklareli'nde görevli olduğu
dönemde, camilerde yaptığı konuşmaları yoluyla etrafında
insanlar toplamaya başlamış, Nurcuları ve diğer dini çevreleri
etkilemişti. Hep ağlayan, bazen kendini yerden yere atan konuşma
tarzı ite dikkatleri üzerine çekiyordu. Okuyuculuk, yazıcılık,
silahlı mücadele gibi tarzlardan ayrı olarak 'hitabet' yoluyla
etkiliyordu çevresindekileri. Bir başka tarz daha geliştirdi:
Açıkça Nurcu olduğunu söylemedi, Nurcu ağabeyleriyle hep
mesafeli bir temas içindeydi, konuşmalarında Said Nursi'nin
adını pek kullanmadı. Daha Edirne ve Kırklareli'ndeyken cemaatin
içinde yeni bir tarzın temsilcisi olmayı, etrafında
yetiştirdiklerini devletin önemli kademelerine yerleştirmeyi
hedefliyordu. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Yaşar Tunagör'ün
teşvikiyle Fethullah Gülen 1966'da İzmir'e tayin edildi ve orada
hedefine uygun ve kendine has bir örgütlenme içine girdi.
'Yazıcılar'ın lideri Hüsrev Efendi, hareket içinde saygın bir
kişiydi. Onun etkisiyle 'Yazıcılar', Denizli, Kütahya,
Eskişehir, İzmir gibi yerlerde ağırlıklarını hissettiriyordu.
Ege bölgesi Yazıcıların kalesi oluvermişti. Fethullah Gülen ve
yeni oluşan çevresi de, 'Yazıcılar'la birlikte hareket ediyordu.
Bunun üzerine 'ağabeyler konseyi'nden Zübeyir Gündüzalp, Mehmet
Fırıncı ve Bekir Berk, Ege bölgesine gitti. Çoğu yerde
dersanelere alınmadılar, kimi yerde tartışmalar, kavgalar
yaşandı, kimi yerlerde ağır hakaretlere maruz kaldılar.
Zübeyir Gündüzalp, ancak daha planlı ve merkezi bir yönetimin
ihtilafları çözebileceğini
düşünüyordu. İstanbul'a dönünce Süleymaniye'de Kirazlı Mescit
Sokağı'nda bulunan 46 numaralı evi, Nurcuların merkezi olarak
tahsis etti. Mehmet Fırıncı, M. Emin Birinci, daha sonra
aralarına katılacak olan Mehmet Kutlular, Kirazlı Mescit
Sokağındaki evin müdavimi oldular. Cemaatle ilgili kararlar,
Said Nursi'nin eserlerinin basımı, açılan dersanelerin
tespitleri hep bu evde düzenlendi. Öyle bir zaman geldi ki,
cemaat bu evle anılır oldu: Kirazlı Mescit Cemaati...
1960'lı yılların sonlarında Necmeddin Erbakan'ın Odalar
Birliğinden Demirel'in emriyle atılması olayı bütün İslami
kesimleri olduğu gibi Nurcuları da etkiledi. 'Mason' bilinen
Demirel'in, 'Müslüman' bilinen Erbakan'a karşı gösterdiği bu
tutum, genelde bütün İslami çevrelerde büyük tepki oluşturmuştu.
Müslümanlara hitap eden bir parti düşüncesi de bu olayla
birlikte gelince, bütün islami kesimler heyecanlandı. Ardından
gelişen Hatice Babacan olayı bu süreci daha da hızlandırdı.
Hatice Babacan'ın başörtüsü yüzünden İlahiyat fakültesinden
kovulması islamcıları ayağa kaldırmıştı. Bu olay islamcı
kesimler arasında AP'ye olan güveni azalttı ve yeni parti kurma
görüşü destek kazandı. Ancak Nurcuların 'ağabeyleri' içinde
parti konusunda bir birlik yoktu ve bazı' ağabeyler' Erbakan
ismine çok sıcak bakmıyordu.
NURCU-MHP SAVAŞI
Bu süreçte Nurcular Erbakan'dan endişelenirken, karşılarına MHP
çıktı. MHP, islamcıların desteğini sağlamak amacıyla onları
partisine davet ediyor, oy vermeyecekleri de mason uşaklığıyla
suçluyordu.
MHP'liler Hüsrev Altınbaşak'la da görüşmüşler ve Yazıcıların
desteğini almışlardı. Fethullah Gülen'in tavrı da onlardan
yanaydı. Bir anda Isparta, Kastamonu ve Elazığ'daki Nurcular
MHP'ye tam destek sağladılar. Ankara, Adana, Yozgat gibi illerde
de bir grup Nurcu MHP'ye sıcak davranıyordu. Bunun dışında
Alparslan Türkeş, Nurcuların arasına adamlarını sızdırdı.
Türkeş'in Nurcular içindeki adamları Nur derslerinde "Başbuğun
Risale-i Nur okuduğunu, ileride tam bir Nurcu lider olacağını"
yaydı.
Zübeyir Gündüzalp, liderliğindeki Ağabeyler Konseyi MHP'nin bu
müdahalesine karşı çıktı. Bu

Fethullah Gülen,
'dinler arası diyalog' projesi kapsamında
Papa II. Jean Paul ile de bir araya gelmişti (üstte). |
ekip, yayınladığı "Tarihi
Vesikaların Işığı Altında İslami Hareket ve Türkeş" adlı bir
kitapla MHP'ye açık tavır aldı. Bu eser aynı zamanda Nurcuların
ilk siyasi kitabıydı. Bu kitapta, Türkeş'in aslında M. Kemal ve
İnönü'den farklı olmadığı, din konusunda onlar gibi düşündüğü,
Arapça ezana, çarşafa karşı çıktığı kendi sözleriyle aktarıldı.
Kitap, Gündüzalp'in talimatıyla Türkiye'nin her tarafına
gönderildi ve Nurcuların MHP'ye oy vermemesi için geniş bir
kampanya yürütüldü. Said Nursi'nin CHP'ye karşı DP'ye oy
verdiği, AP'nin de DP'nin devamı olduğu tekrar hatırlatıldı.
Fakat bu ilk açıktan muhalefet bir takım sıkıntıları ve
tereddütleri de beraberinde getirdi. Kimi yerde "MHP'ye karşı
olmak ve onlarla uğraşmak cemaate zarar verir dendi" ve broşürün
dağıtımına karşı çıkıldı. MHP aleyhtarı kampanyaya karşı
çıkanlar arasında ilginç bir isim vardı: Fethullah Gülen.
"Belirli bir noktaya
gelinceye kadar hizmete devam edin. Erken huruç
diyeceğim çıkışlar yaparsanız, dünya Cezayir'deki gibi
başımızı ezer... Arkadaşlarımızın mevcudiyeti bizim
İslami geleceğimiz adına işin garantisidir." Fethullah
Gülen kasetinden |
Fethullah Gülen, o sırada
İzmir ve Ege bölgesinde vaazlarıyla ağırlığını hissettirmeye
başlamıştı. Nurculann önde gelenlerinin tavsiyelerine pek
uymadığı da görülüyordu. Ağabeylerden Mustafa Sungur ona "Nur
dersaneleri aç" demesine rağmen, Fethullah Gülen bu isteğe
başlangıçta uymadı. Daha sonra yakınlarından Mustafa Birlik ve
Mehmet Metin ile birlikte kendine özgü, sonraları "Işık Evleri"
diye anılacak olan dersaneleri açmaya başladı. Üstelik Said
Nursi'nin kitaplarını değil, sadece kendisinin hitabetini ön
plana alan bir çalışma tarzı tutturdu.
Fethullah Gülen'in konuşmaları kasetlere alınıyor ve bu
kasetlerle özellikle Ege bölgesinde hem taraftar, hem de para
sağlanıyordu.
Abdullah Yeğin, Hulusi Efendi, Şerafettin Kartal, Bayram Yüksel
ve diğer önemli Nurcu Ağabeyler "Bantla hizmet olmaz" diye bu
örgütlenme tarzına karşı çıktılar. Buna rağmen, Fethullah Gülen
bu tarzda ısrar etti. Kemal Erimez, Mustafa Birlik, İlhan
İşbilen, Cahit Tuzcu, Bekir Akgün, Mustafa Asutay gibi bölgenin
ileri gelen Nurcuları da Fethullah Gülen'in yanında yer aldılar.
Fethulfah Gülen, Nurculuğun içinde bir 'Fethullahçılık'
oluşturma çabasına girmişti. Üstelik Fethullah Hoca vasıtasıyla
cemaate katılanların bazıları Fethullah Hoca'va Mehdi, Hz isa,
Kahtani qibi manevi sıfatlar yakıştırıyorlardı.
Fethullah Gülen, 'ağabeylere' ilk muhalefet bayrağını MHP'ye
yönelik savaşın hizmete yakışmadığını ifade ederek, açtı.
Erbakan etrafındaki hareketlenme de, Nurcuların zeminini önemli
ölçüde etkiliyordu. Özellikle Ankara'daki Nurcuların Erbakan'ın
yanında yer alması, İstanbul'daki Nurcuları kızdırdı. Bu yüzden
İttihad gazetesinde AP yanlısı yayınlara ağırlık verildi ve yeni
parti kurmak isteyenlerin aleyhinde yazılar çıkmaya başladı. Bu
durum ise bir anda yeni parti kurmak isteyenlerin tepkisini
çekti.
ERBAKAN PARLAMENTOYA GİRİYOR
12 Ekim 1969'da yapılan seçimde Konya'dan bağımsız adaylığını
koyan Necmettin Erbakan milletvekili seçilince, AP içinde
kendine yakın kimi milletvekilleriyle yakınlaştı. Tevfik Paksu,
Hüsamettin Akmumcu ile kurulacak parti için birlikte çalışmaya
girişti. Tevfik Paksu, Hüsamettin Akmumcu ve arkadaşları,
Nurculardan açıkça destek almaya çalıştıkları için beklemek
zorunda kaldılar.
Zübeyir Gündüzalp, Paksu ve arkadaşlarına yüz vermedi. Buna
rağmen Erbakan ve arkadaşları "Hak geldi, batıl zail oldu"
ayetini slogan haline getirerek 26 Ocak 1970'te Milli Nizam
Partisi'ni (MNP) kurdu.
Anayasa Mahkemesi'nin MNP hakkında kapatma davası açması da o
güne kadar partiye mesafeli duran birçok Nurcunun "İslam'ın
partisi olduğu tescil edildi" diyerek, MNP'ye yönelmesinde
etkili oldu Nurcuların tabanında çatlamalar ve kaymalar olmuştu.
Bilhassa küçük şehirlerdeki, kasaba ve köylerdeki Nurcular,
MNP'nin saflarında faal olarak çalışıyordu.
ZÜBEYİR GÜNDÜZALP ÖLÜNCE...
12 Mart 1971 muhtırası Nurcuları da tedirgin eden bir darbe
oldu. Muhtıradan hemen sonra, 2 Nisan 1971 'de cemaatinin lideri
Zübeyir Gündüzalp öldü. Otorite, kontrol ve yönetme yeteneğine
sahip Zübeyir Gündüzalp'in boşluğu doldurulacak gibi değildi.
Nurcu Yeni Asya cemaati için, "Bundan sonra ne olacak?" kaygısı
yeniden başladı.
12 Mart yönetimi genelde Nurcuları kollamasına rağmen, İzmir'de
Fethullah Gülen ve Mustafa Birlik tutuklandı. Bekir Berk onları
savunmak için İzmir'e gitti, itiraz dilekçelerini yazdıktan
sonra Balıkesir'e geçti ve orada bir 'nur ayini' sırasında
yakalandı.
Tutuklanan Bekir Berk, İzmir Sıkıyönetim Komutanlığına
sevkedildi. Bademli Askeri Hapishanesinde Nurculuktan içeriye
alınan dört gruba mensup elli üç kişi vardı. Bekir Berk ve
diğerleri açıkça Nurcu olduklarını söyleyip müdafaa yaparlarken,
Fethullah Gülen ve Mustafa Birlik Nurcu olduklarını gizlediler.
Ama bunun bir faydası olmadı; Bekir Berk 1 yıl ceza alırken,
Fethullah Gülen ve Mustafa Birlik üçer yıla mahkum edildi.
Diğerleri ise beraat etti.
Erbakan ve arkadaşları 12 Mart'tan sonra MSP'yi kurdu. MSP kısa
zamanda örgütlendi ve ilk seçimde Türkiye'nin üçüncü partisi
olmayı başardı.
MSP'den sonra Yeni Asya cemaati en büyük dini gruptu. Fethullah
Gülen ise Yeni Asya cemaatinin içinde, adeta bir uçbeyi gibiydi.
Gülen, bağımsızlığını ilan etmek için uygun zaman kollayan bir
küçük grubun lideriydi. Zübeyir Gündüzalp'in ölümünden sonra
Yeni Asya cemaatinin yıprandığını, MSP'nin ise gün geçtikçe
güçlendiğini ve siyasi yönden de etkin olduğunu gözlüyordu.
Kafasındaki hedeflere ulaşabilmek için, MSP'nin atak, keskin ve
hareketli gençlerine ihtiyacı vardı. MSP'ye yakınlaşmak, uzun
vadede Fethullah Gülen için daha yararlı olacaktı. Bu düşünceyle
MSP çevresine adamları vasıtasıyla mesajlar gönderdi. Yeni Asya
cemaatini eleştirdi, MSP'nin gayretini övdü. Böylece MSP ile
Gülen arasında bir yakınlaşma başladı.
MSP'liler bu durumdan memnundu. Çünkü Yeni Asya cemaatini
Fethullah Gülen vasıtasıyla bölmek, zayıflatmak mümkündü.
Erbakan, kurmaylarına "Fethullah Gülen hocamıza sahip çıkın,
onun etrafında bulunun, yardımcı olun" talimatı verdi.
İşte bu yakınlaşmayla Fethullah Gülen'in yıldızı parlamaya
başladı. Temelini attığı, alt yapısını oluşturduğu cemaat bir
anda hareketlendi. İzmir Bornova Camii'ne her taraftan akın akın
insanlar gidiyor, cuma vaazları veren Fethullah Hoca'yı
dinliyordu. Vaazdan sonra misafirler, Gülen cemaatine ait
dersanelerde ağırlanıyor ve teyp kasetlerinden yine Fethullah
Hoca'nın önemli vaazları dinletiliyordu.
Yeni Asya ileri gelenleri Fethullah Gülen ve cemaatini tamamen
kopmaması için, Fethullah Gülen'in vaazlarından bazılarını
'Hitap Çiçekleri' adıyla kitaplaştırdı. Fakat istenilen yakınlık
kurulamadı.
Bunun üzerine Mehmet Kırkıncı, Mustafa Sungur, Mustafa Bayram
gibi ileri gelenler Fethullah Gülen'i ziyaret ettiler. Ama artık
kemikleşmiş bir çevre oluşturmayı başaran Fethullah Gülen, kendi
hareket tarzında ısrarlıydı. Kemikleşmiş taban MSP'lilerden
oluşmuştu. Mustafa Birlik, Kemal Erimez gibi Nurculuğuyla
tanınmış güçlü kişiler de Fethullah Gülen'in yanındaydı. MSP
teşkilatları Fethullah Gülen cemaatinin gelişmesinde hayli
etkindi.
MSP'liler her yerde Fethullah Gülen'in propagandasını
yapıyorlardı. MSP'lilere göre, Fethullah Gülen, diğer Nurcular
gibi değildi, aslında MSP'liydi ama açıkça siyaset yapmıyordu.
Nurcular arasındaki bölünmelerden yararlandı. Zaman zaman
'yazıcılar'la zaman zaman da 'okuyucular'la davrandı. Nurcu-MHP
kapışmasında MHP'den yana tavır koydu.
GÜLEN YENİ ASYA'DAN KOPUYOR
Fethullah Gülen "ortadaki insanlara" MSP'lilerin teşkilatları
sayesinde ulaşmayı hedeflemişti.
Daha henüz dikkate alınmıyordu,
yeterince güçlü değildi ama bu yolda sessiz ve derinden
Nurcular arasındaki
bölünmelerden yararlandı. Zaman zaman 'yazıcılar'la
zaman zaman da 'okuyucular'la davrandı. Nurcu-MHP
kapışmasında MHP'den yana tavır koydu. |
ilerlemesini sürdürüyordu. En
büyük avantajı, hitabeti, gözyaşı dökmesi, etkileyici yapısıydı.
Zaten Yeni Asya cemaati gibi, kendi cemaati de artık kamplara,
dersanelere, dergiye, yurtlara, en önemlisi zenginliğe sahipti.
Yeni Asyacılar gibi Nurcuların şematik örgütlenmesini kurmuştu.
O cemaatten tek farkı, Yeni Asya'yı bir heyet yönetirken,
cemaati Gülen tek başına yönetiyordu. O bir yıldızdı.
Bu dönemde Fethullah Gülen devlete yakınlığını da ilan etmeye
başladı. 1977'de yurt çapında yapılan Yüksek İslam Enstitüleri
boykotunu eleştirdi, "İslam'da boykot yoktur" diye konuşarak
boykotu kırdı ve gücünü gösterdi.
MSP'lilerin tam desteğini alan, başka cemaatlerden de taraftar
kazandığını gören, maddi ve manevi olarak güçlendiği belli olan
ve Yeni Asya cemaatinin özellikle siyasi fanatikliği nedeniyle
yıprandığını gören Gülen, artık bağımsızlığını ilan etme zamanı
geldiğini anlamıştı. Yeni Asya'yı çok siyasi olmakla, siyaseti
hizmetin önüne geçirmekle suçlayıp, cemaatini Yeni Asya
cemaatinden ayırdı. Yeni Asya cemaatinden bazı dersaneler de
Fethullah Hoca'nın tarafına geçince büyük bir şok yaşandı. Yeni
Asya cemaatinde tam bir şaşkınlık hakimdi.
FETHULLAH GÜLEN - ERBAKAN KAPIŞMASI
Fethullah Hoca'nın gözü yaşlı vaazları çok etkili oldu. 1978'de
yayınlamaya başladığı Sızıntı dergisi etrafında oluşan beyin
takımına sahipti. MSP'lilerin teşkilatlarının desteği de buna
eklenince Fethullah Gülen ve cemaati etkili bir cemaate
dönüşmeye başladı. Yeni Asya cemaatinden kopan, ama MSP'nin
gölgesinde kalan Fethullah Gülen cemaati, bu hamlelerle
cemaatler arasında üçüncü sıraya yükseldi. Yazıcılar ve diğer
Nurcu gruplar zaman içnde etkinliklerini yitirmiş, çoğu
Fethullah Hoca'nın cemaatinde yer almaya başlamıştı.
Fethullah Gülen yeteri kadar güçlendiği inancına varınca
MSP'lilikten de kurtulması gerektiğine karar verdi. Yurt
müdürlüğü, cemaatin çeşitli kurumlarındaki görevler, dersane
sorumlukları gibi çekirdek kadrolar, MSP'li olanların elinden
alınıyor ve kendisini Fethullahçı kabul edenlere devrediliyordu.
Çoğu kimse bu dönüşümün farkında değildi. Yapılan değişiklikler
'hizmette nöbet değişimi' olarak sunuluyor ve öyle
değerlendiriliyordu.
Fakat bir süre sonra MSP'liler durumu fark ettiler. Bu yüzden
ortaya "MSP'lilik-Fethullahçlık" tartışmaları çıktı. 'Nazik'
başlayan tartışma giderek sertleşti. Fethullah Gülen 24 Haziran
1980'de yaptığı bir vaazda isim vermeden MSP'yi ve MSP'nin yayın
organı Milli Gazete'yi eleştirince, kapalı devre süren
tartışmalar açığa çıktı.
Gülen özellikle Orta Asya'da açtığı okullarla dikkat çekti ve bu
nedenle ödüllendirildi (altta).
Bu olay, Fethullahçılarla MSP'lilerin ilk gerginliğiydi. Bu
sürede Fethullahçılar MSP'lilerin öfkesi
Gülen özellikle Orta Asya'da açtığı okullarla
dikkat çekti ve bu nedenle ödüllendirildi (altta).
 |
ve görülmedik tepkisi
yatışsın diye sessiz kalmayı tercih etti. Bu süreç içinde
kendilerini bu noktaya getiren MSP'lilerin büyük bölümünü, bazı
müridlerini de kaybetti Fethullahçılar. Ama, MSP'lilerin öfkesi
ve tepkisi zamanla yatıştı. İki taraf da birbirlerini 'kazanmak'
düşüncesiyle hareket ediyordu. MSP yönetimi Fethullah Gülen'e
karşı açıktan tavır almamıştı. Erbakan da, açıktan Fethullah
Gülen'i hiç eleştirmemişti. Ayrıca ülkedeki gelişmeler bu
kavganın açıkça sürmesini de engeller. 12 Eylül askeri darbesi
sonucu MSP kapatılır, Erbakan da cezaevine gönderilir.
12 Eylül 1980 darbesinin ilk günlerinde İslamcı çevreler büyük
bir korku yaşadı. Fakat çok geçmeden durumun pek de korkulacak
gibi olmadığını farkettiler. Darbenin lideri Kenan Evren,
neredeyse dini cemaatlerin yapmak istediklerini yapar hale
gelmişti.
Evren yurt gezilerinde yaptığı konuşmalarda ayetler, hadisler
okuyor, İslamı övüyordu. Darbeciler, cemaatlerin desteği
karşılığında okullarda dini eğitimi zorunlu hale getirdiler.
Buna karşı Felsefe zorunlu ders olmaktan çıkarılıp seçmeli hale
getirildi. Evren'in bu tutumu dini cemaat ve tarikatları
rahatlattı. Ortam neredeyse tam aradıkları gibiydi.
DARBECİLER VE CEMAATLER İTTİFAKI
12 Eylül darbecileri de, özellikle Anayasa oylamasına taban
bulmak amacıyla, İslamcı çevrelere hoşgörülü davrandılar. Hatta
kimi cemaatlerle de doğrudan ilişkiye geçtiler. Nurcuların kimi
ileri gelenleri, darbecilerle yakınlık kurmuştu. Erzurum'da
bulunan Mehmet Kırkıncı Hoca bunların başında geliyordu.
Mehmet Kırkıncı Hoca, Kenan Evren'e mektup yazarak neler
yapılabileceğine dair önerilerde bulunmuş, darbecileri överek
dualar etmişti. Mehmet Kırkıncı'nın Demirel'e bağlı Yeni Asya
cemaati içinde çok etkili olduğunu öğrenen darbeciler de ona
yakınlık gösterir ve özel görüşmelerde kendisine yardımcı
olacaklarını söylerler. Kırkıncı Hoca, Fethullah Gülen ile
işbirliği yapınca, ortaya büyük bir güç çıkar.
Fethullah Gülen hakkında aranıyor afişleri asılı olmasına rağmen
darbecilere tam destek veriyordu. Sızıntı dergisinde askerleri
öven başyazılar yazdı. Darbeden bir ay sonra yazdığı 'Asker'
ile, daha sonra kaleme aldığı 'Son Karakol' başlığını taşıyan
başyazılarda askerlerin 'tepe' bir varlık olduğunu söyleyerek,
anadan doğma asker millet olduğumuzu belirtti. Gülen'e göre,
asker tam zamanında yetişmeseydi, "Bütün millet olarak inkisar
içinde ağlamadan başka çaremiz kalmayacaktı." Ve Gülen 12
Eylül'den günümüze kadar 'ağlayarak' vaazların sürdürdü...
Kaynak: Haberbilgi.com (şubat 2001)
|
|