
Düşüncelerimin
dizelere döküldüğü
liste için tıklayınız
Aşağıdakiler birkaç örnektir.
O ŞERRİ YIK BE
Bu nasıl bir dünya diye sorma be
Boş yere oturup hoşa yorma be
Beden sızlıyorsa düş ağlıyorsa
Düşlerini çoştur coş sor ara be
Oturur ağlarsan miskinsin bil be
Coşmadan çağlarsan bir hiçsin hiç be
Hakkın varsa meye su dolmuyorsa
Dolduranı coştur can cana çek be
...tamamı için tıkla:
Yazının
bağlantısı
|
UYANIR MI DERSİN
Farkında olmayan uyurgezerleri uykudan
Çaresiz uyuzları kaşıntıdan
Sarsılmış beyinleri hışırtıdan
Uyarırlar bu halkı farkında olmadan
Uyanır mı dersin sararıp solmadan
Cihad peşinde çil çil paralar
Birileri kendini boş yere yaralar
Merhemleri yok ki yaraları saralar
Oyalarlar bu halkı farkında olmadan
Oyalanır mı dersin oyuncak olmadan
...tamamı için tıkla:
Yazının
bağlantısı
|
YAŞ OLGUN BEDEN SUSKUN
2020 girmek üzere
Son gün, son saatler
Sağlıklı mıyım?
Evet...
Yaş olgun, beden suskun,
Suskun mu suskun.
Bu saatler, bu son dakikalar...
Çok yorgunum.
Bedensel değil, ruhsal yorgunum.
Bundan altmışaltı yıl önceydi
Aslında önceymiş
Ovadan uzak, dağın yüksek bir tepesi.
Her nasılsa,
tabağın tersten göründüğü gibi engebeli,
Kayalarla yoğrulmuş sanki mutlu bir ova...
Eşgın'ın bol olduğu,
Kekliğin bol öttüğü,
Anadolu'nun işte o köyünde doğmuşum.
...tamamı için tıkla:
Yazının
bağlantısı |
ZORDA KÖÇEK KAÇAR DEDİ
Pazarlık mı dedin duydum
Eşit misin diye sordum
Satılıksa tümden kuytun
Çeşit misin diye sordum
Evet dedi evet dedi
Çeşitlikte evet dedi
İstersen gel bir görelim
Gezip tozup iz sürelim
Dipsiz kuyuya girelim
Girer misin diye sordum
Hayır dedi hayır dedi
Süremem ben hiç iz dedi
Dünya açık sır desen yok
Sağır sultan hır desen çok
Vicdan desen avcıda yok
Vurur musun diye sordum
...tamamı için tıkla:
Yazının bağlantısı |
MEDET UMAR
Ne yazık zamana uymayan diller
Çok sözler dizerler haykırır durur
İçi boş beyinsiz bilgisiz düşler
Boş beyinden medet umar zevk bulur
Soyuldukça aşka gelen bir millet
Her aşkından çıkar zorla bin illet
Sevdiğine uzak kalan bu zillet
Düşmanından medet umar dert bulur
...tamamı için tıkla:
Yazının bağlantısı |
TORUNUM
Dede oldum yine dede
Duysun duymayanlar hem de
Karşılarım seni yavrum
Gül ile
Kuş ile
Kanat ile
Bal ile
Ne kurban dilerim
Ne kan dilerim
Karşılarım seni duru bir su ile
...tamamı için tıkla:
Yazının bağlantısı |
O BEYİNLER BOŞ DEĞİLDİR
Bugün yine sarhoş oldum
Her sarhoşluk hoş değildir
Zorbalar var meydan açın
O meydanlar boş değildir
Örümcekler av peşinde
Meydanları sar peşinde
Ses perdesin yüksek açın
O perdeler boş değildir
...tamamı için tıkla:
Yazının bağlantısı |
LANETLER OKUYORUM
Dünyanın çivisini çıkardılar
Beni bunlarla aynı yerde
Aynı rüzgarda
Aynı fırtınada
Aynı hortumda yaşamak için zorlayan
Tüm ruhlara
Tüm dinlere
Tüm cinlere
Lanetler okuyorum
Ne cezalı bir yaratığım ben
Hergün hüsran
Hergün zulüm
Hergün ölüm kusanları görüyorum
Hergün umutları özlüyorum
...tamamı için tıkla:
Yazının bağlantısı |
TERÖRİST
Bu ükede Deniz Gezmiş terörist,
Hüseyin İnan da terörist.
Yusuf Aslan da, Mahir Çayan da.
Ve
Kaypakkaya da.
Çiçeği burnunda
Erdal Eren, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz
Ve,
Bir dilim ekmek ile Berkin Elvan da.
Bu ülkede her yer terörist
1 Mayis 1977'yi yutan,
Ve baharı yazla tutan,
2013 Taksim meydanı da.
Bu ülkede tren garları,
100'den fazla yutan canları,
Alt geçitleri boyayan kanları,
O uçurtulamayan barışları
Ankara Garı da terörist.
...tamamı için tıkla:
Yazının
bağlantısı |
|
1919-2007 tarihi 'GAZETE MANŞETLERİ'ni okumak ister misiniz?
YENİ BİR DİJİTAL PARA BİRİMİ YOLDA!
Bu projeye girerseniz ileride hiç ummayacağımız para
biriminin sahibi olabiliriz. Hem de şimdilik bedavadan, yani sıfır
değerinde Pi parası kazanıyorsunuz. BİTCOİN' i düşünün, o da sıfır
değerinden başlamıştı.
1π nedir: Pi Stanford doktoraları tarafından geliştirilen, dünya
genelinde 10 milyondan fazla üyesi olan yeni bir dijital para
birimidir.
https://minepi.com/uzumcoin linkini takip edin
ve davetiye kodu olarak benim kullanıcı adımı (uzumcoin) kullanın.
 |

|
SARAY REJİMİNİN NAFİLE ZORLAMASI…
Hangi çağda olursa olsun, rıza üretmeden, gönüllü kabullenme olmadan
yönetmek, iktidarı sürdürmek mümkün değildir. Sadece kaba kuvvete,
çıplak şiddete, devlet terörüne dayanarak bir rejimin varlığını
sürdürmesi mümkün değildir. Her çağda rızayı, gönüllü kabullenmeyi –
egemen ideolojiyi densin- üreten de toplumun eğitimli kesimidir.
Başka türlü söylersek, modern zamanlarda entelijansiya denilen
kesimdir… O kesimin sayıca çok olması da önemli değildir. Saray
rejimi, toplumun dinamik kesimini oluşturan eğitimli kitlenin önemli
bölümünün desteğini alamıyor. Türkiye’de 2002’den beri iktidar olan,
şimdilerde Saray rejimine evrilen rejimin rıza üretme, meşruiyet
üretme yeteneği yok. Geçmişi ihya etmek gibi nafile zorlamalara
başvuruyor. Oysa, bu dünyada ‘geriye dönüş’ mümkün değildir. Kırk
yaşındaki adama sekiz yaşındaki çocuğun ceketini giydiremezsiniz…
Osmanlı İmparatorluğunu XXI’inci yüzyılda ihya etmek, bunca
kompleksleşmiş bir toplumu Saraydan yönetmek asla mümkün değildir.
Zira, bir toplumsal formasyon ne kadar kompleksleşir, çeşitlenirse,
yönetmek de o derecede zorlaşır. Kaldı ki, saray, demek tanımı
gereği toplum çoğunluğuna yabancılaşmak demektir…
AKP ve lideri, toplumu ‘kendinden olan- kendini destekleyen- ve
muhalif olan diye ikiye bölüyor. Muhalif olan kesimi dar’ül harp
sayıyor, onu düşman olanak görüyor. Tabii kendini destekleyen,
‘yandaş’ kişimi de ‘dar-ül İslam’ sayıyor ve öyle muamele ediyor.
Kendi varlığı ve iktidarıyla devletin ve toplumun varlığını ve
geleceğini özdeş sayıyor. XXI’inci yüzyılda bu kafayla bir toplumu
yönetmek mümkün müdür? Böyle bir şey eşyanın tabiatına aykırı değil
midir?
Yazının tamamı için tıklayınız |
Koronavirüs, mali kriz ve
sonrası…
İşçi sınıfı ve dünya halkları, dünya burjuvazisinin bu krizden de
paçayı bu şekilde yırtmasına izin verirse, büyük toplumsal yıkım
ve ölümlerin ertesinde geniş bir nüfusun sefalet çukuruna
yuvarlandığı, işsizliğin, yoksunluğun tavan yaptığı günlere
uyanacak!
Koronavirüs salgını ciddi bir halk sağlığı sorunudur ve bu virüsün
yayılmasından kaynaklanan yıkım ve acılar çok büyük olacaktır.
“Kamu borçlarını ödemek için tasarruf” bahanesi altında
emperyalistler, Dünya Bankası, IMF gibi kan emici kurumlar
dolayımıyla sağlık sistemlerini kötürümleştiren neoliberal
politikaları onyıllardır her yerde dayatıp uygulattılar.
Neoliberal saldırılar sadece bağımlı kapitalist ülkelerle sınırlı
kalmadı kuşkusuz. Emperyalist metropollerde de uygulamaya sokuldu.
Her şey piyasalaştırıldı, sağlık gibi her “hizmet” metalaştırıldı.
Sağlıkta işten çıkarmalar, güvencesiz iş sözleşmeleri, hastane
yataklarının azaltılması, yerel sağlık merkezlerinin kapatılması,
sağlık bakım maliyetlerinin ve ilaç fiyatlarının artırılması,
özelleştirilmeler, “ilaç ve tedavilerin” ilaç tekellerinin
çıkarları ekseninde araştırılması ve geliştirilmesi… Bütün bu
neoliberal uygulamaların ne denli vahim sonuçlar doğurabileceği
Korona ile birlikte somut olarak görüldü, yaşandı.
Burjuva hükümetler, ekonomistler şimdi kalkmışlar, bizzat
kapitalizmin krizini “korona krizi” olarak yutturmaya
çalışıyorlar! Oysa gerçek, gösterilmek istenenin tam tersidir!
Bu, konuyu salt kapitalist-ekonomik durgunluk ve kriz bağlamında
aldığımızda da böyledir.
Borsaların çöküşü ve mali kriz
Burjuva medya ve hükümetler, emperyalist-kapitalizmin yapısal
krizinin görüngülerinden birisi olarak -korona salgınıyla birlikte
yaşanan- borsa çöküşünü koronavirüs salgınından kaynaklandığını
iddia ediyorlar. Oysa, yeni bir mali krizin tüm unsurlarının
birkaç yıldır mevcut olduğunu burjuva ekonomistler de dahil herkes
biliyor, görüyordu. Koronavirüs bu noktada sebep değil,
kapitalizme içkin çelişki ve kriz öğeleriyle birleşen tetikleyici
bir etken oldu sadece.
“Küresel finansal balon” son bir kaç yıldır halihazırda şiştikçe
şişmişti.
Yazının tamamı için tıklayınız
|
Krizle Sarsılan
Kapitalizm ve Salgın Paniği
Şu anda dünyaya hâkim olan manzara şöyledir: Burjuvazi, tüm
insanlığı koronavirüs salgınına karşı savaşa çağırıyor!
Dünyanın en ünlü ve en kalabalık kentlerinin meydanlarında
ve caddelerinde in cin top oynuyor. Hayatın adeta durduğu
kentler, bilim-kurgu filmlerinin sahnesine dönüşmüş gibi!
Ekranlardan sürekli çağrılar yükseliyor: “Ancak mikroskopla
ölçülen, gözle görülmeyen, sinsi ve yıkıcı düşman her yerde!
Evde kalın, toplumsal mesafeyi koruyun.” Korku alabildiğine
körüklenip toplum paniğe sürüklenirken, insanlar evlerine
kapanırken, şu işe bakın ki aynı anda on milyonlarca işçi
işten atılarak işsizliğe ve açlığa terk ediliyor! Emekçi
kitlelerin zihni felçleştirilirken, yine aynı anda
olağanüstü hal ilan edilerek demokratik haklar ortadan
kaldırılıyor, baskı ve yasakların meşru görüleceği koşullar
yaratılıyor. Yani felâket kostümleriyle sahneye sürülen
virüs, tam anlamıyla kapitalist bir virüstür: Toplumun
örgütlü hücrelerine/yapılarına saldırıyor, işçi sınıfının
bağışıklık sistemi demek olan dayanışmayı zayıflatıp yok
etmeye çalışıyor, bireyciliği ve bencilliği kamçılıyor!
Kapitalizm, tarihinin hiçbir döneminde karşılaşmadığı
şekilde, kelimenin gerçek anlamında küresel ve son derece
yıkıcı bir krizle sarsılıyor. Fakat bu kriz, yaratılan
koronavirüs paniğiyle perdeleniyor.
Yazının tamamı için tıklayınız
|
|

Son zamanlarda Diyanet'in Alevilerle
ilgili çelişkili açıklamalarını konu alan bir yazı:
Alevilerin Talepleri ve Diyanet‘in Kırmızıçizgileri
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez geçtiğimiz günlerde temsil
ettiği resmi devlet ideolojisinin Alevilere ve Alevilerin ibadethaneleri
olan cemevlerine bakışını yansıtan bir açıklama yaptı. Görmez‘in
çelişkilerle, tutarsızlıklarla ve Sünni devletin kibriyle bezeli açıklaması
devletin Alevisi olmayacaklarını defalarca dile getiren Alevilerin ve
tutarlı demokratların haklı tepkisini çekti. “Biz dini statü veremeyiz,
statüyü ancak bu yolun bizatihi sahipleri belirleyebilirler” diyen Görmez‘in
sözlerinin devamı şöyle: “Alevilik meselesini teolojik bir tartışma zeminine
çekmeden, sadece sosyal, hukuki zeminde konunun ele alınması gerektiğini hep
ifade etmişimdir. Bizim daima iki kırmızıçizgimiz olmuştur, bundan hiçbir
zaman vazgeçmedik. Bir tanesi; Aleviliğin İslamın dışında bir yol olarak
tarif edilmesi. Çünkü bin yıllık tarih bunu yalanlıyor, doğru olmadığını
ortaya koyuyor. İkincisi de; cemevlerinin caminin alternatifi, başka bir
inancın mabedi gibi gösterilmesi. Ama kendi tarihinde var olduğu şekliyle
ocakların talepleri doğrultusunda özgürce kendi geleneklerini, kendi
kültürlerini, kendi inançlarını yaşamalarının da hem İslamın, hem hukukun
onlara verdiği bir hak olduğunu düşünüyorum.”
Cemevlerini geleneksel Sünni İslam bakışına göre yorumlayan bu
sözler, AKP‘nin başından beri sürdürdüğü asimilasyon odaklı politikanın bir
kez daha dile gelmiş ve billurlaşmış halidir. Görmez, son derece muğlak bir
ifadeyle, dini statünün ancak bizatihi bu yolun sahipleri tarafından
belirlenebileceğini söylüyor. Ancak temsil ettiği devlet yüzyıllardır ezilen
“bu yolun sahiplerinin” demokratik taleplerine ve inanca saygı isteklerine
kulaklarını tıkıyor. Alevilerin kendi inançları hakındaki görüşlerini,
inançlarını, ibadethanelerini itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Osmanlı
İmparatorluğu zamanından bu yana ezdiği, sürdüğü, katlettiği Alevilerin neye
inanacağını, nereyi ibadethane olarak göreceğini, kültürel ihtiyaçlarını
nerede karşılayacağını tayin etmeye çalışıyor. Bu en âlâsından bir “statü
belirleme”dir ve üstelik Alevilerin aleyhinde bir statü belirlemedir. Buna
göre Aleviler, Sünni İslama ve dolayısıyla devlete yakın olmalı. Taleplerde
bulunmamalı, devletin inayet ve hoşgörüsüne sığınmalı. İslamın içinde bir
yol olarak İslama uygun davranmalı. Yani Alevilerin devletin resmi dini
dışında bir dine veya inanışa bağlı insanlar olarak eşit yurttaşlık hakları
olmamalı!
Alevilik meselesi gerçekten teolojik bir zemine çekilmeyecekse,
Aleviler dışında hiçkimsenin Aleviliğin İslamın içinde ya da dışında bir yol
olup olmadığı konusunda konuşma hakkı yoktur. Ama devletin Diyanet İşleri
Başkanı tam da bunu yapıyor. Aleviliğin İslamın dışında bir yol olarak tarif
edilmesinin kendilerinin kırmızıçizgisi olduğunu ifade ediyor. Alevilerin
bile bu konuda kırmızıçizgiler dayatmadığı, bazı Alevilerin Aleviliği
İslamın bir parçası, bazılarının İslamın dışında bir inanış, bazılarınınsa
sadece kültürel-geleneksel bir çerçeve, bir öğreti olarak tanımladığı
durumda, Alevilikle ilgisi olmayan birinin Aleviliğin İslamın içinde
olduğunu dile getirmesi despotça bir zihniyetin ürünüdür. Ancak din
işlerinden sorumlu bu zat sadece görüş bildirmekle kalmıyor, bunun kendileri
için kırmızıçizgi olduğunu buyuruyor. Üstelik Aleviliğin Sünni devlet
egemenliği altında ezildiği bin yıllık tarihi buna kanıt olarak göstermekten
çekinmiyor.
Görüldüğü gibi, Diyanet İşleri Başkanı “mesele sosyal ve hukuki
zeminde ele alınmalı” diyor ama sorunu dönüp dolaşıp teolojik alana
getiriyor. “Hukuki zeminde” ise, hükümet, Alevi dedelerine maaş bağlamak,
cemevlerini ibadethane statüsü vermeksizin kültür merkezleri olarak tanımak
gibi uyduruk düzenlemeler dışında hiçbir adım atmaya yanaşmıyor.
Yazının tamamı için tıkla:
Kaynak:
Marksist Tutum |